Samsun 'un Terme ilçesi Emiryusuf Mahallesi'nde bir süredir kuzeni E.A. (16) ile evlenmek isteyen Erkan A. (41) istediği olmayınca kuzeninin evini silahla basıp dehşet saçtı.
Eve zorla giren Erkan A., yengesi Hacer A. ve kuzeni E.A.'yı yanında getirdiği tabancayı ateşleyerek vurdu. Hacer A. olay yerinde hayatını kaybederken, 16 yaşındaki E.A. ise merminin kafasına isabet etmesi sonucu ağır yaralandı.
Namus cinayetleri ülkemizde geçmişten beri şiddetin en ağır biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir şiddet biçimi olarak namus cinayetlerinin ardından son yıllarda kendisinden boşanmak isteyen kadınları öldüren cani kocalar artık her akşam ana haber bültenlerinde boy gösteriyor. Kısacası kadına yönelik ayrımcılığın en ölümcül biçimi olan “kadının yaşam hakkının ihlali” içinde bulunduğumuz toplumun en acı gerçeklerinden birisi haline geldi.
Birleşmiş Milletler kadın verilerine göre dünya genelinde kadınların en az yüzde 35’inin hayatlarında bir defa yakınlarının fiziksel veya cinsel; yakını olmayanların ise cinsel şiddetine maruz kaldığı tahmin ediliyor. Bu tahminî orana cinsel taciz vakaları dahil değil.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu', 2020 yılında açıkladığı rapora göre, Türkiye'de yılda 300 kadın öldürülürken, 171 kadının ölümü de 'şüpheli' olarak kayıtlara geçti.
Türkiye'de kadın cinayetlerini konuşmak için kadın-erkek ilişkileri ile kadının toplumsal statüsü üzerine etkileri öncelikle ele almak gerekiyor.
Toplumda kadın-erkek eşitliği ve o toplumun uygarlık düzeyini belirten en önemli kriter toplumda kadının durumudur. Toplumsal cinsiyet toplumun kadına verdiği görev ve sorumluluklar, toplumda kadının nasıl görüldüğü, algılandığı ve beklentileri ile ilgili bir kavramdır.
Buradan hareketle kadının günümüzde giderek geriye atılması, ötekileştirilmesi, eşit olarak görülmemesi sonucu hayatının kutsallığının da önemsenmemesi sonucunu doğuruyor. Samsun 'un Terme ilçesi'nde olduğu gibi 41 yaşındaki adam istediğinde 16 yaşındaki bir kızı eş olarak alabilmeyi kendine o kadar hak görüyor ki bu gerçekleşmediğinde en kutsal hak olan yaşamam hakkına bile tecavüz edebilecek kadar canavarlaşıyor.
Yani aslında kadınlar erkeklerin kararlarına uymadıkları için öldürülüyor. İşte bu noktada ülkemizi yönetenlerin ve toplumun tutumu kadar erkek çocuğu yetiştiren anne babaya büyük sorumluluk düşüyor. Anne babanın çocuğa karşı tutumu, çocuğun ileride nasıl bir kişi olacağını belirliyor ve onun kişilik, zihinsel ve sosyal gelişimi üzerinde oldukça etkili oluyor. El üzerinde tutulan ve erkek olması ile ayrıcalıklı olduğu hissettirilen erkek çocuklar büyüdüklerinde karşı cinsten hoşlarına gitmeyecek davranışlar gördüklerinde katile dönüşebiliyorlar.
Türkiye'de kadın cinayetlerinin olmadığı ve boşanmaların çok az olduğu il Hakkari'dir. İlginç değil mi? Sosyo ekonomik açıdan çok daha fazla gelişmiş modern ve eğitim seviyesi yüksek kentlerde kadın cinayetleri olurken Hakakri'de olmuyor. Bu işin sırrı ise şu; Hakkari'de kız ve erkek çocukları ufak yaşlardan itibaren eşit davranışlarla yetiştirilip, toplumda da eşit yerlere konuluyorlar. Kadın bir Hakkari'li erkeğin gözünde kutsaldır, erkekle eşittir. Bu yüzden kadına gereken değer veriliyor ve kadına şiddet yok denecek kadar az.
Kur’an, insan olması bakımından kadını erkekle eşit bir varlık olarak kabul eder. Bu yaklaşımıyla İslamiyet'te, kadını, erkeğin aşağısında gören anlayışı benimsemediğini ve kadının yerinin erkeğin yanı olduğunu ortaya koyar.
Kadın hakları ve özgürlüğü sorunu bir insanlık, bir uygarlık sorunudur. Bu sorun çözülmeden de Türkiye, ne muasır medeniyetler seviyesine yükselebilir ne de sosyal hukuk devleti olabilir.