Size bugün bir masal anlatacağım. Öyle ya hep gerçekleri ciddi konuları yazmak olmaz. Arada da hülyalara dalalım başka memleketlere gidelim. Bulutlar üzerinde gökyüzünde hayal alemindeki, uzak diyarlardaki şehirlere, ülkelere gidelim. Uzanalım şöyle hayal alemlerine.
Bir varmış bir yokmuş. Uzak diyarlardaki bir yerde bir orman varmış. Bu ormanda düzenbaz, rüşvetçi ve kurnaz bir tilki yaşarmış.
Eee ne oldu hani masaldı, ciddi konulara değinmeyecektik. Kusura bakmayın "Biliyorsun ben hangi şehirdeysem yalnızlığın başkenti orası" diyen Cemal Süreyya gibi bende hayali bir yeri anlatsam da orada mutlaka vatandaşın hakkına göz diken, yolsuzluğu normalleştiren, zulüm ile abad olan, günün şartlarına göre hareket eden, her kalıba giren ve su misali girdiği kabın şeklini alanlar yaşar.
Gerçekte olmaz ama masal bu ya uzaklardaki bu orman bizim kurnaz tilkiye emanet edilmiş.
Ormanda devlet için kim iş yaparsa yapsın, parasını hazineden alabilmesi bu tilkiye vereceği tavukların semizliğine bağlıymış.
İşte burada yine masalda da beni rahat bırakmayan gazetecilik mesleğinin gereği sorular ortaya çıkıyor.
Masalın en merak edilen noktası da bence burası. İş yapan adam layıkı ile yaptığı işin helal parasını alabilmek için neden rüşvet vermek zorunda kalır ki? Rüşveti alan bizim kurnaz. Peki rüşveti veren kim ve neden veriyor? Öyle ya masalda bile olsa rüşveti alan da suçlu veren de. Helal kazancını alabilmek için neden harama, illegal işlere bulaşsın bir insan?
Yoksa işler doğru düzgün yapılmıyor da yapılmış gibi gösterilip masal da bile hayali işler mi dönüyor? Onu da biz değil bilse bilse Dede Korkut bilir.
Eeee bir de şu soru var: Bizim kurnaz tilki rüşvet diye aldığı tavukları hep tek başına mı yiyor? Biliyorsunuz masal da yada gerçek vahşi hayatta hiç fark etmez aslanlar, kaplanlar, sırtlanlar, çakallar, tilkiler bir hiyerarşi içinde beslenir. Yani aslanların olduğu yerde bir tilki bu kadar rahat olamaz.
Belki de aslan tilkinin kümese dadandığını gördü ve köydeki insanlara haber verdi. Ne oldu bilemiyoruz ama tilkiyi sonunda köylüler yakalayıp bir güzel dövdüler. Tilki elbette yaptıklarına pişman oldu. Ama bizim masal diyarına üç elma düştü herkes mutlu mu oldu? O’nu da ancak Lafonten bilir.