Mustafa BİLİK

Şu Suriyelilere yaranamadığımıza yanarım

Mustafa BİLİK

Yüreklerimiz yandı, dağlandı, ciğerimiz parçalandı. 34 şehit dile kolay.

 

Ateş düştüğü yeri yakar. Bir şehit annesinin dediği gibi; “Şehidin helvası sizin ocakta kavrulmadığı sürece size hep tatlı gelecek"

 

Asla ‘Neden oradayız?’ gibi saçma bir soru soracak değilim. Çünkü bizim Mehmetçiğimiz İdlib’e gitmeden Reyhanlıda roket saldırısında hayatını kaybeden 17 yaşındaki lise öğrencisi Fatma’yı unutamam. Terör örgütlerince işgal edilen bölgelerden Ceylanpınar, Nusaybin, Akçakale ve Birecik'e atılan havan toplarında yaralanan çocukları, bebekleri unutamam. Yemek yerken evlerine roket düşen aileleri unutamam.

 

Fakat dün güle oynaya Avrupa’ya koşan Suriyeliler yerine bizim evlatlarımızın şehadet şerbeti içiyor olması benim de gururuma dokunuyor. Onlar Avrupa'nın taş kaldırımlı sokaklarında Avrupalı kızlarla gezecek. Bizim henüz yavuklusunun elini tutamamış yada yeni doğmuş bebeğini bir kere dahi olsun görememiş evlatlarımız kara toprağın kara bağrına giriyor. 

 

Tıpkı bizim şehitlerimizin yaşındaydılar sırtlarında bizim askerimizin mühimmat çantası gibi bir çanta güle oynaya Pazarkule sınır kapısına koşuyorlardı.  Çantalarında Mehmetçik gibi mühimmat değil, Avrupa sokaklarında giymeyi hayal ettikleri kıyafetler taşıyorlardı. Hepsinin yüzü gülüyordu tıpkı bizim Mehmetçiğimizin İdlib’de şehadete koşarken yüzünün güldüğü gibi.

 

Yaranamadık bir türlü Suriyelilere demek ki. Avrupa’ya öyle bir özlemle koşuyorlardı ki sanırsınız vatanlarına koşuyorlar.

 

Biz Türk milleti olarak anlayamıyoruz ya bize garip geliyor. Senin vatan toprağın İdlib’de benim Mehmetçiğim şehit düşerken sen Avrupa’ya güle oynaya koşabiliyorsun.

 

Çocukların değil günah. Onlara çok üzülüyoruz. Araba egzozlarında ayaklarını ısıtmaya çalışan çocuklara yürek mi dayanır? Yada 3 yaşındaki Aylan’ı unutan yürekler kurusun. Bizim lafımız bizim şehitlerimizle aynı yaşta olup gözünde güneş gözlüğü, elinde her bir yanda selfi çektikleri telefonlarla havalara zıplayarak Avrupa’ya koşanlara. Zaten onlar değil miydi? Türkiye’de de park bahçelerde yatıp yuvarlanıp nargile içenler.

 

Üstelik meslektaşlarımız mikrofon uzatıp onlara soruyor neden Avrupa’ya gitmek istiyorsunuz? Verdikleri cevaplar ibret verici.

“ Türkiye’de geçen yıl bir paket sigara 10 TL idi. Şimdi 20 TL. Türkiye çok pahalı”

“ Türkiye’de uzun saatler çalışıp az maaş alıyoruz”

“Türkiye’deki kazandığımız parayla karnımız zor doyuyor”

“ Türkiye’deki yaşam pahalı kazançlar az. Yaşam şartları ağır”

“Suriye’de yakıt ucuzdu. Türkiye’de çok pahalı”  

 

Bu Suriyeliler o kadar uyanık ki çözmüşler birkaç yılda Türkiye’deki ekonomik koşulları ve hemen buradan kaçmanın yollarına başvurmuşlar. Daha birkaç yıl önce ölmemek için Türkiye’ye kaçan insanlar bunlar. Üstelik Türkiye’nin ekonomisi üzerinde yük sahibi olan da bunlar.

 

Ya biz ne yapacağız. Evlatları şehit, cepleri delik Türk milleti ne yapacak? Biz bir yere kaçacak değiliz. Ne olursa olsun 34 değil 3 bin şehitte versek bu toprakların güvenliği için kan kusup kızılcık şerbeti içtik diyeceğiz.

 

Türkiye’deki ekonomik koşullar altında geçinemesek de kimseye muhtaç olmamasına direneceğiz.

 

İşte Suriyeliler biz Türkler vatansız kalmayacağız. Ama siz Yunan kapılarında daha çok sürünürsünüz.