Mustafa BİLİK

Kötülükle savaşmak zorundayız

Mustafa BİLİK

İçinden geçtiğimiz zamanlar zor zamanlar. Var olmadığı iddia edilen ekonomik kriz birçok vatandaşımızın üzerine karabasan gibi çökmüş vaziyette.

 

Daha önceleri orta sınıf diye kabul olunan vatandaşlarımız şuan dar gelirli sınıfında. Esnaf deseniz kan ağlıyor. Bunları daha fazla uzatmaya gerek yok. Herkes kendinden veya çevresinden bunun analizini iyice yapabilir.

 

Zira zengin ile fakirin, bolluk ile yokluğun birbirinden alabildiğince uzaklaşıp, aradaki makasın iyice açıldığı bir zamanda yaşıyorken çevremize dönüp bakmadığımızda bazı şeyleri gözden kaçırabiliyoruz.

 

Hangi komşumuzun aç mı yoksa tok mu yattığını biliyor muyuz?
Cevap hayır.

 

Ama bu sosyolojik bir tehlikeyi de beraberinde getiriyor. Eğer komşumuzun durumundan bi haber yaşarsak bu daha kötü olayların da meydana gelmesine sebebiyet verir. Örneğin, bir ailenin dağılması toplum açısından kötü değil midir? O hanedeki gencin yaşadığı yoksulluktan ötürü kötülüğe yönelmesinin en çok zararı bize dokunmaz mı?

 

Bir yanda, her gün televizyon ve sosyal medyaya yansıyan lüks ve şatafatlı hayal ürünleri hayatlar, bir yanda sokaklarda kağıt toplayan, ışıklarda mendil satan çocuklar. Onları arabalarımızın camlarını kapatarak görmezden gelip israf ekonomisinde sınır tanımamaya devam ediyoruz. Üstelik sahip olduğumuz bütün nimetlere herkesin ulaşamadığını düşünmeden.

 

Oysa israfa karşı kendimizden ve yakınlarımızdan başlayarak ciddi bir mücadele içinde olmalıyız.

 

“Günümüzde zengin düğünlerinin davetiyeleri fakir birini evlendirir” diyen bir büyüğümüzün sözü takılmış kulağıma.

 

Toplum olarak bu halde devam edersek boşanmaların, hırsızlık gibi suçların artmasından da şikayet etmeye hakkımız kalmaz.

 

En büyük kötülük bunlar değil mi? Belki de elimizi uzatmamızla bir arada kalacak bir ailenin dağılmasını mı izleyeceğiz? Bir gencin kötülüğe yönelmesini mi? Bir çocuğun bu soğukta mendil satmak yada çöpten kağıt toplamak zorunda oluşuna göz mü yumacağız? Yapabileceğimiz bir şeyler varken üstelik. Eğer elimizden geleni yapmıyorsak bizden zalim ve kötü kim olabilir?

 

Rasûlullah (sav) buyurdular: “Müslüman kötülükle savaşmalı ve yapabiliyorsa onu eliyle değiştirmeli, buna gücü yetmiyorsa kötülüğü diliyle önlemeli, onu da yapamıyorsa, hiç değilse kötülükten nefret etmelidir. Bu kadarcık bir çaba zayıf bir îmânın, ama mü’min bir adamın varlığını gösterir.”

 

Unutmayın ki; ülkemiz de dahil olmak üzere dünyanın pek çok yerinde açlık halen büyük ölçüde yaşanan bir vakadır. İsrafa karşı durmak ve ekmeğimizi paylaşmak suretiyle bununla mücadele etmezsek bir gün biz de ona maruz kalabiliriz.



Bizler bu dünyada sadece bir bütünün parçalarıyız. Birbirimizden ne farkımız var? Hepimiz aynı yere aitiz. Eğer ceplerindeki kağıt parçalarının insanlar arasında statü farklılığı doğurduğunu düşünüyorsanız; “Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır”

 

Bir insan dünyalar kadar mal ve yiyecek kazansa, onun ömrü boyunca bundan yiyeceği ve midesinin alacağı miktar muayyendir. Kazandığı mal ve yiyeceklerin hepsini midesine doldurma gücü ve imkânı yoktur. Zaten o yüzdendir son dönem zenginlerinin Somalili açların kilosunda oluşları.

 

Yani çok kazanıyor ama yiyemiyorlar. Bu sebeple bir mü'min kazandıklarından ihtiyaç fazlasını muhtaçlara vererek ahirete azık hazırlamaya çalışması Allah'ın emrettiği güzel bir davranıştır.

 

Kısacası kötülükle savaşmak en çok o savaşçıya iyilik getirecektir.
Sağlıcakla kalın