Emre Seven

Kara Bulutları Dağıttık

Emre Seven

Başakşehir maçının olduğu haftaya iyi başlamamıştık.

Futboldan çok maçın sonucuna direkt etki edecek hakem hatalarının gündeme geldiği Konya maçında alınan sürpriz yenilgi ve verimsiz oyun acaba ilk haftalarda yaşadığımız o pembe tablo bir rüya mıydı diye düşündürmüş, Başakşehir maçının olağan stresini daha da artırmıştı.

Yalan yok, geçen sene deplasmanlarda yaşadığımız kâbus bu kez evimizde mi musallat olacaktı bize diye düşünmeye başladık çoğumuz.

Bir de bunun üstüne, yaşları benim gibi 40'lara dayanmış ya da geçmiş tüm taraftarlarımızın çocukluk ve gençlik kahramanlarından Gheorge (Gigi) Mutlescu'nun vefat haberi tüm bu olumsuz havanın üstüne kara bulut gibi çökmüştü.

Özetle son maçın üstünden henüz 4 gün geçtikten sonra 3 değil 6 hatta 9 puanlık üstelik bir hafta içi maçında sezonun en formda takımlarından namağlup Başakşehir'i karşımıza almak kolay iş değildi.

Reis'ın ilk 11'de yaptığı ufak değişiklik de aslında farklı bir şeyler deneyeceğinin ilk sinyaliydi.

Nitekim ilk yarı diziliş bir Reis tarzı olsa da Başakşehir'i Reis değil Gisdol taktiği ile karşıladık. Topu rakibe verip tamamen kapandık. Öyle ki bir ara Başakşehir %70 lere varan bir top oynama oranına sahipti. Fakat bu topla oynama oranının büyük çoğunluğu da bizim defansın arkasına atılan ve Başakşehir hücumcusunun  bizim şansımıza hunharca harcadığı pozisyon hariç futbol adına sonuçsuz top çevirmelerle geçince ekranda sıkıcı bir satranç mücadelesi gibi bir oyun izledik.

İşin açıkçası biz de herhangi bir hücum planına sahip değildik. Hatta golsüz beraberliği baştan kabul etmişiz gibi bir görüntümüz vardı. Özellikle iki maçtır 8 yerine 10 numaraya çekilen Ntcham'ın hücumlarımızı yönetmekte başarısız oluşu ve maça sağ kanat başlayan Holse'nin kötü performansı bu verimsizliğe sebep oldu diyebiliriz.

Fakat ikinci yarı özellikle maçın kırılma anlarından birinde 60. Dakikada Zeki'nin boş kaleye giden topu durdurması ve hemen akabinde 65. Dk'da Marius'un resmen tek başına yarattığı muhteşem golden sonra çok iyi bir tempo yakaladık ve 72.dk da Zeki'nin muazzam kornerine bizim Çarşambalı Rick'in klas kafa vuruşu ile skoru sabitledik. Golden sonra kalemize şut olup yağan Başakşehir'e de Okan adeta duvar olup geçit vermeyince takımımız sezonun ilk iç saha galibiyetini, Başakşehir de ilk mağlubiyetini almış oldu.

Maçta hem kötü performanslarıyla hem de yıldızlaşmalarıyla dikkat çeken pek çok oyuncu vardı. Kötülerle başlayalım iyilerle bitirelim.

Kötülerin başında maalesef Emre geliyor. Reis'ın son günlerin formda ismi Muja'yı (ki bu maçta da sonradan girmesine karşın muhteşem oynadı Muja) kesmek pahasına takıma entegre etmeye çalıştığı Emre tıpkı Konya maçında olduğu gibi  sahada kaldığı süre boyunca neredeyse hiçbir varlık gösteremediği gibi sezonun flaş isimlerinden Bola'nın oyununu da bozdu. Reis Emreli ilk 11 ısrarından vazgeçmeli. Şu performansı ve kondisyonu ile en fazla 60'ta içeri atılabilir.

Günün diğer kötü isimlerinden biri ise Ntcham'dı.  İlginç bir oyuncu Ntcham. Oynadığı zaman adeta bir orkestra şefi oluyor ama kötü günlerinde ise resmen kangrenli parmak gibi takıma zarar veriyor.  Bu maç maalesef o kangren günlerinden birindeydi.  Kesinlikle 10 numara değil 8 pozisyonunda oynaması gerektiğini düşünüyorum.

Ve son kötümüz Holse. Bugün maçlar için notlarımı aldığım defterde en çok yazdığım ifade "Holse kaçırdı" idi. Öyle ki bir yerden sonra ona kızmayı bırakıp gerçekten durumuna acıdık. Yatsın kalksın Marius'la Rick'e ve büyük taraftarımıza dua etsin derim. Holse'nin bugünkü kaçırmalarını şanssızlığına verebiliriz. Bazen hakikaten olmayınca olmaz. Holse bugün o günlerinden birindeydi. Ama kendisinin şanssızlıkla alakalı olmayan diğer ve ciddi bir problemi daha var : Bizim Danimarkalı delikanlı ayakta kalamıyor! Rakibin en ufak bir şarjında çimleri öperken görüyoruz kendisini. Artık nasıl bir idman uygulayacaksa bu sıkıntısını acilen gidermeli.

Öte yandan sadece Holse'de ya da bu maç özelinde değil tüm hücumcularımızda bariz bir şut problemi var.  Sanki tam topa vuracakken ayağımızdaki tüm güç çekiliyor da top bir türlü gerekli ivmeyle ilerleyemiyor gibi görünüyor. Biyomekanik hocamız bu konuya özellikle eğilmeli derim.

Gelelim takımın iyilerine ve iyi yönlerine:

Maçın yıldızı tartışmasız Marius'tu.  Takıma geldiği günden beri en çok eleştirdiğim oyunculardan biridir bizim Çadlı fakat bu maç resmen takımı ayağa kaldırdı. Üstelik maçın hemen başında tertemiz bir şekilde aldığı ve Emre'yi kaleci ile karşı karşıya bırakan hareketine anlamsızca faul çalınmasına karşın moralini yitirmedi ve sıfırdan yarattığı gol ile maçı bize kazandıran isim oldu. Bu sezon oynadığımız etkili topta da onun ileride yarattığı baskının payı büyük. Helal olsun.

İkincisi bizim Çarşambalı Rick.  Hakikaten onu kim bulup bu takıma getirdiyse ellerinden öpmek lazım. Hem geçen sezon hem de bu sezon hem savunmada hem hücumda oynadığı top, sahadaki savaşçı duruşu, sadece bedeni değil adeta ruhuyla oynayışı ve içinde yetiştiği kültürel kodlardan beklenmeyecek derecede sıcak "bizden" hal tavırları ile bir efsane olma yolunda koşar adım, pardon, siğide siğide ilerliyor.  "Helal olsun la sana yeğenim"

Üçüncüsü ise kaptan Zeki. Futbol için ilerlemiş yaşı ve yaşının getirdiği fiziksel yetersizliğine rağmen modern tabirle "prime" dönemini yaşayan Zeki, sadece bu maçta çizgiden çıkardığı top ya da Rick'e asist olan adrese teslim enfes korneri ile değil hep bahsettiği aidiyet duygusu ile de gerçek bir kaptan olduğunu gösteriyor.

Hakem Direnç Tonusluoğlu'na da bir sözümüz var elbet. Anlamsızca fazla kullandığın sarı kartları bir kenara koyuyorum ama gözünün önündeki Marius'a çaldığın o saçma sapan faulü bir izle be hocam. Sadece izle.  O pozisyona dünyanın hiçbir yerinde faul çalınamayacağını bilmediğinden mi çaldın, yoksa başka işler mi var arka planda da çalmak zorunda mı kaldın?

Sadece sen değil futbol dışı hesaplar peşinde olan herkes izlesin.

Hangi seçenek daha sıkıntılı?

Pek çok çirkinliğin dillendirildiği bu gergin ortamda, tüm kısıtlı imkanlara, tüm engellemelere rağmen tek istediği futbol oynamak olan bir takım ve şehir var ortada.

Bir de onun uğruna yollara düşen varını yoğunu veren bu efsane taraftar.

Başka bir derdimiz yok.  Kimsenin de olmasın.

Hoş, olsa da biz cevabımızı sahadaki oyunumuzla veriyoruz.

Ne demiştik?

"Baş koyduk yola

Dönmek yok asla

Bu şehrin evlatları nefes aldıkça

GÜCÜNÜZ YETMEZ SOYLU KAVGAMIZA

ATATÜRKLÜ ARMAMIZA?"