Geçtiğimiz iki hafta boyunca en çok eleştirdiğim futbolcuların başında Muja geliyordu.
Transfermarkt verilerine göre takımın en değerli oyuncusu olan Arnavut oyuncu Beşiktaş ve Gaziantep maçlarında oynadığı, daha doğrusu oynayamadığı, futbol ile tabiri caizse bizi isyan ettirmiş, tıpkı gurbette Samsun'a geleceğim günleri bekler gibi Emre Kılınç'ın yolunu gözletmişti.
Bu maç ne olduysa sahada bambaşka bir Muja vardı. Adeta küllerinden doğmuş, içindeki uyanan devi MUJAndırmıştı.
37' deki enfes golü yetmedi, 51' de yaptığı mükemmel ortada Marius'un, pardon, Erce'nin yapabileceği hiçbir şey yoktu. Kapanışı da penaltıya neden olan vuruşu ile yaptıktan 84' te maçın tartışmasız yıldızı olarak alkışlarla oyundan çıktı. Öyle ki aynı dakikada Soner Gönül'ün oyuna girmesine bile ses edemedik!!!
Sanırım Hatayspor'un sağbeki Kaptan Kamil Ahmet Çörekçi Muja karşısında kariyerinin en zor maçlarından birini geçirdi. Öyle ki, maçın spikeri bile Çörekçi'nin çaresizliğini "Muja yine taktı peşine Kamil Ahmet'i" diye ifade etmek zorunda kaldı.
Muja'nın bu muhteşem performansına dair sosyal medyada okuduğum yorumlara gülmekten öldüm
"Muja'nın gücünü kim 109 yaptı?, Muja'nın içine Fofana kaçmış, Biz bu Moryke Muja'yı çok sevdik" açık ara favorilerimdi.
Muja'nın değişiminin bize ve takıma gösterdiği bir şey var. Kendisi sihirli bir değnekle yalnızca iki haftada yeteneklerini katlayamayacağına göre, performansını geçtiğimiz maçlarda gösterememesinin psikolojik nedenlere dayandığı sonucuna mantıken varabiliriz.
Nitekim hem saha içinde verdiği görüntülerden hem de yetiştiği coğrafyanın kültürel kodlarından anladığımız kadarıyla yapı itibari ile oldukça duygusal biri olduğu ortada.
Bu yalnızca onun için geçerli değil. Futbolcu dediğimiz kişiler yaşamlarının en "cıvanım" çağlarını oldukça yüksek meblağlar kazanarak, kameraların o çeldirici ışıkları ve büyük beklentiler altında geçiren ve en ufak hatalarında tüm bu illüzyonun darmadağın olabileceği tehdidi ile yaşayan henüz 20'li yaşlarında insanlar. İçinde bulundukları bu sıradışı psikolojiyi iyi yönetmeleri mayınlarla dolu bir tarlada nasıl yürüyeceğini bilmek kadar kritik ve zor. Dünya futbol tarihi bu süreci yönetemediği için mahvolan muhteşem yeteneklerle dolu.
Oyuncunun psikolojisini yönetmekten sorumlu birinci kişi elbette kendisinden sonra Hocasıdır. Reis'in bu açıdan yalnızca taktiksel dokunuşları değil takımla kısa sürede kurmuş olduğu bağ da çok değerli. Ancak Reis her şeyden önce bir teknik direktör. Yani bir psikolog değil. Takımların oyuncuların fizyolojileri ile olduğu gibi psikolojileri ile de profesyonel olarak ilgilenmek zorunda oldukları açık.
Samsunsporumuzun Web Sitesinde sunulan teknik ekipte bir spor psikoloğu görünmüyor. Geçmişte bu noktada profesyonel destek alınmış olduğunu hatırlıyorum. Şu an dışarıdan bir destek alınıyor mu bilmiyorum. Nöral Teknik Koç olarak görev yapan Dr. Adnan Aydemir hocanın görev tanımı ve akademik geçmişi psikolojiden ziyade biyomekanik ile ilgilendiğini gösteriyor.
Bu bağlamda Samsunspor gibi taraftarının beklentisi ve coşkusu üst seviyede olan bir takımın eğer mevcut değilse bir spor psikoloğuna ihtiyacı var derim. Ki bunu geçtiğimiz yıllarda Yüksek Yıldırım da dile getirmiş idi.
Maça gelince;
Geçen haftalarda söylediğimiz her şeyin üstüne koyarak dolu dizgin ilerliyor takım. Aman nazar değmesin. Sahada ne istediğini bilen ve o istediğini çatır çatır top oynayarak alan bir takım var.
Özellikle rakip ceza sahasında topla buluşma konusunda hiç zorlanmadık. Bu sezon en büyük eksiklerimizden biri olan son vuruşları da gerçekleştirebilseydik Mersin'den tarihi bir fark ile dönmek işten bile değildi. Özellikle Ntcham dünyaları kaçırdı dersek yeridir.
İstatistiksel olarak topla oynama oranımız geçtiğimiz iki maça göre daha düşük sunuldu yayıncı kuruluş tarafından ancak bunun temel sebebi galibiyeti maç bitmeden çok önce müjdeleyen skorun özellikle ikinci yarıda getirmiş olduğu rahatlık. Maçın tamamında hiçbir varlık gösteremeyen rakibimiz Hatayspor kalemize yalnızca bir şut gönderebildi. Onu da kalecimiz Okan oldukça soğuk olmasına karşın jeneriklik bir kurtarışla engelledi.
Elbette lig klasik tabirle uzun bir maraton. Yolun daha başındayız. Kulübemiz halen yeterli değil. Sahada aksayan taraflarımız var. Özellikle Schindler'den hücumcu olmayacağı ortada. Santraforlarımız maalesef istediğimiz bitiricilik seviyesinde değiller.
Bunları ve tüm diğer sorunları biliyoruz ve görüyoruz. Reis da görüyor.
Ancak oynadığımız top itibari ile bu sene geçen sezonki gibi sadece evimizde değil deplasmanda da diğer takımların başına bela olacağımızı yalnızca biz değil rakiplerimiz de söylüyor.
Son söz ise o boğucu Mersin sıcağında yalnızca 100 - 150 kişi ile koca stadı Samsunspor diye inleten o muhteşem taraftara. Sesinize soluğunuza sağlık. Siz her şeyin en iyisine layıksınız.
Ne diyelim
Helal olsun takım. Helal olsun tribün. Ayağınıza taş değmesin.