Av. Tufan Akcagöz

ŞU KARŞI YAYLADA GÖÇ KATAR KATAR

Av. Tufan Akcagöz

Osmanlı Devleti Katar üzerindeki haklarından 29 Temmuz 1913'te vazgeçti.
O tarihe kadar, Katar da Osmanlı..
Son Türk askeri Katar'dan Ağustos 1915'te çekiliyor.
Dünya Savaşı'nın patlamasıyla birlikte 3 Kasım 1916'da Katar, İngiliz işgaline giriyor.
3 Eylül 1971'de Britanyalı hâkimiyetinden ayrılarak resmen bağımsız bir devlet oluyor.
Katar'ın kısa tarihi budur.
On yıllarca İngiliz hâkimiyetinde kalan ülkede halk, doğal olarak şakır şakır İngilizce konuşuyor..
Tıpkı Hindistanlılar gibi..
Tıpkı, uzun zaman Frenk sömürgeliğinden dolayı sular seller gibi Fransızca konuşan Cezayirli, Faslılar gibi..
Yönetimi, mutlak monarşi.
Yani, yasama ve yürütme tek bir kişinin elinde.
Ülkeye, tek bir kişinin sözü hakim.
Yasa da o, devlet de o..
Bizde iyi ki demokrasi var; yasama da yürütme de, yargı da yerli yerinde..
Hepsi durumundan memnun.
Devlet Başkanı Temim bin Hamad el Sani..
İki milyon nüfusu, petrol kuyuları ve gaz rezervleri ile birlikte, dünyanın en zengin ülkesi Katar.
Sözde şeriatla yönetiliyor.
Sözde diyorum; çünkü şeriatın karanlık tarafı, orada da varsılları teğet geçiyor.
Katar Emiri, bizi pek seviyor.
Sevmese 500 milyon dolarlık uçak bağışlar mı?
Biz de ona karşı boş değiliz!
Öyle olsa tank palet fabrikasını niye verecekmişiz?
Aradaki ilişkilerin temeli, tamamen duygusal; yani akçeli karın ağrılarına dayanıyor.
Bir bakıyorsunuz Katar Emirinin annesi, boğazdan toprak almış.
Bir bakıyorsunuz Katar'a Borsa İstanbul'un yüzde onunu satmışız.
Yarın başka nelerimiz satılmış, duyunca artık şaşırmıyoruz.
Muasır medeniyetler seviyesini hedefleyip, hiç bir demokrasi refleksi göstermeyen Arap ülkesinin himmetine muhtaç olmak, ne hazin!
Oysa bu topraklar, ne büyük savaşlar gördü.
Ne büyük badireler atlattık hep birlikte.
Bu ülkenin kurucusu, 'Önemli olan ekonomik bağımsızlıktır; siyasi bağımsızlık tek başına yeterli değildir.' derken, işte bu günleri işaret etmiyor muydu?
Osmanlı'dan devraldığımız borçların ödemesini, 1954 yılında bitirdik.
İlk dış borçlanma 1854 yılında yapıldığına göre bu borçların tasfiyesi, yüz yıl sürmüş oluyor.
145 milyon Osmanlı altın lirası tutarındaki borçları, o yokluk içinde Cumhuriyet hükümetleri ödedi.
Bu, o dönemin milli gelirinin yaklaşık yüzde 65'ine karşılık geliyor.
Ödedik, bitti..
Resmî tarih, Türk çocuklarının yeni birer Atatürk olabilme ideallerini törpüledi.
Etiyle kanıyla bir insanı anlatmak yerine kimi tarih kitapları, bir hayal kahramanı, bir süper kahraman tasavvuru içine girdi.
Ne büyük yanlış!
'Bir daha gel Samsun'dan..' tarzı türküler, hep bu yanlış anlayışın ürünüdür.
'Sana hasret, sana vurgun gönlümüz' diye devam eder o türkü..
Atatürk'e neden hasret duyar bir insan?
Kendisini çukurda görür de ondan..
Oysaki Atatürk, kendisine hasret duyulsun diye yaşamış bir adam değildir.
Kendisi ömrü hayatında kimseye hasret duymuş da değildir.
Atatürk, bilimi rehber almış ve miras olarak da bilimi ve fenni bırakmıştır.
Anlamadık, anlamak istemedik..
Aklı hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller eli ile ancak kurtuluşa varabilirdik.
Kendimize bilimi kılavuz edinirsek, çıkış yolu bulabilirdik.
Atatürk'ün kültür mirasını ya görmezden geldik, ya ona karşı sinsi bir düşmanlık içine girdik.
Kurulan sağ hükümetlerin çoğu, Atatürk devrimlerine tırpan atmakla ömür tüketti.
Menderesler, Demireller, Özallar; hepsi günahkâr..
Çiller, Mesut Yılmaz ve diğerleri..
Kurulan sol koalisyon hükümetlerini de bu kuyruğa ekleyin.
Vurulan her bir tırpan, aydınlık dünyamızı daha çok gece yapıyordu; uyanamadık..
Uyanamadık diyorum, çünkü kendisini aydın diye tanımlayan kesim de dahil, siyaset kurumu da bu gidişata bir dur diyemedi.
Sözde, ecdadın izinden gidenler tarafından idare ediliyoruz.
Ama tabi, ecdad var, ecdad var..
Öyle ya, yokluk zamanında milyonlarca altın borçlanarak Dolmabahçe sarayını yaptıran Abdülmecit Efendi de ecdad; zamanında Fransa kralının, elçisi vasıtasıyla Osmanlı İmparatorluğu'ndan borç para istemesi üzerine Vezirine 'Ver paşa ver; bugün borç alan yarın emir alır' diyen Sultan Süleyman da ecdad..
Düştüğümüz hale bir bakın!
Katar, kesesinden geçindiğimiz zengin, hovarda arkadaşımız gibi..
Boğazda arabasıyla tur attırıyor bize..
Yemek yiyoruz, hesabı o ödüyor..
Bir farkla, hepsinin kaydı kuydu var ve nihayetinde hepsi bizim borç hanemize yazılıyor.
Yani millet olarak, harcananan, heba edilen, tüketilen ülke öz varlıklarının bedelini ve beceriksiz yöneticilerin ceremesini biz ödeyeceğiz.
Gelecek nesiller ne şanssız!
Şimdiden ödemeye başlasak yüz yılda bitmez.
Ah güzel memleketim!
Ah güzel ülkem!
Ey büyük Atatürk!

● ● ● ●

'Yabancı bir devletin himaye ve desteğini kabul etmek, insanlık özelliklerinden mahrumiyeti, beceriksizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir.'

Mustafa Kemal Atatürk