Bilimin Öksüz Kaldığı Bir Tercih Tablosu

Bilimin Öksüz Kaldığı Bir Tercih Tablosu

Yazıları ilgiyle okunup takip edilen köşe yazarımız OMÜ Öğretim Üyesi, Eğitim Fakültesi Eski Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Kalkan, açıklanan YKS sınavları hakkındaki değerlendirmesinin yer aldığı 'Bilimin Öksüz Kaldığı Bir Tercih Tablosu' başlıklı yeni yazısını Samsun Son Haber okuyucuları için kaleme aldı.

BİLİMİN ÖKSÜZ KALDIĞI BİR TERCİH TABLOSU

Üniversite sınav sonuçları açıklandı. İlk bakışta bu tablo, gençlerin hangi bölümlere
yöneldiğini gösteren basit bir istatistik gibi görünebilir. Oysa gerçekte bu sonuçlar, yalnızca bir tercih sıralamasından ibaret değil; ülkemizin geleceğe, bilime ve eğitime nasıl baktığının aynasıdır. Çünkü eğitim fakültelerindeki tercihler, yarının sınıflarında hangi öğretmenlerin olacağını, hangi alanlarda nitelikli insan gücünün yetişeceğini ve hangi değerler üzerine bir toplum inşa edeceğimizi belirler.

Bilimin Öksüz Kaldığı Bir Tercih Tablosu

Bugün açıklanan tercih tablosu, bize önemli bir gerçeği gösteriyor: Fen bilimleri öğretmenliği bölümleri öksüz kalıyor. Ve bu, yalnızca birkaç boş kontenjan meselesi değil; ülkenin bilimle olan bağının zayıfladığına dair sessiz ama sarsıcı bir çığlıktır.

Eğitim fakülteleri sadece öğretmen yetiştirmez

Unutmamamız gereken çok önemli bir gerçek var: Eğitim fakülteleri yalnızca öğretmen yetiştirmez; aynı zamanda bir ülkenin düşünce biçimini, geleceğini ve değerler sistemini şekillendirir .

Ancak temel fen bilimler eğitimini veren fizik, kimya, biyoloji ve fen bilgisi öğretmenliklerine yönelik düşük tercih oranları, bu alanlara gerçekten istekli ve güçlü bir altyapıyla gelen adayların sayısının da giderek azaldığını gösteriyor. Yani sorun yalnızca boş kalan kontenjanlardan ibaret değildir.

Daha da kaygı verici olan, bu bölümlere yönelen az sayıdaki adayın önemli bir kısmının fen bilimlerine karşı derin bir ilgiye ya da sağlam bir hazırlığa sahip olmadan bu sıralara oturmasıdır. Gerçekten bu alanı isteyen, bilime tutkuyla bağlı adayların azalması; gelecek yıllarda öğrencilerimizin karşısına çıkacak öğretmen profilini de zayıflatacaktır. Fen bilimleri öğretmeninin eksikliği, aslında bilimsel merakın eksikliğidir. Bu, yalnızca bir dersin eksik anlatılması değil; yarının laboratuvarlarının boş kalması, araştırma merkezlerinde bilimin sesinin kısılması ve toplumun düşünce dünyasında bilimin geri plana itilmesi anlamına gelir.

Çarpıcı bir tablo

Bu yıl Eğitim Fakültelerine yapılan öğrenci tercihlerini, açılan kontenjanları ve bu kontenjanlara yerleşen öğrenci sayılarını incelediğimde ülkemizin geleceği adına ciddi bir kaygı duydum ve derin bir üzüntü hissettim. Uzun yıllardır fen bilimlerine ve bilim eğitimine yeterince değer verilmemesinin, kaçınılmaz olarak bugün karşımıza çıkan tabloyu hazırladığını düşünüyorum. Karşımızdaki rakamlar yalnızca sayılar değildir; onlar, ülkenin bilime bakışının en somut göstergesidir.

Bilimin Öksüz Kaldığı Bir Tercih Tablosu

Rakamlar bize şunu söylüyor: Almanca öğretmenliğinde 50 kontenjana karşılık 52 öğrenci yerleşmiş. Fransızca'da 40 kontenjana 41 öğrenci, Sosyal Bilgiler öğretmenliğinde yine 40 kontenjana 41 öğrenci yerleşmiş. Türkçe, sınıf öğretmenliği, İngilizce ve okul öncesi öğretmenliği gibi bölümler de kontenjanlarını tamamen doldurmuş, hatta bazı bölümlerde kontenjanın üzerine çıkılmış.

Ama fen bilgisi, fizik, kimya ve biyoloji öğretmenlikleri için aynı tabloyu göremiyoruz. Biyoloji'de 10 kontenjana yalnızca 2 öğrenci, fen bilgisinde 25 kontenjana 7 öğrenci, fizikte 20 kontenjana 8 öğrenci yerleşmiş. Bu sayılar, sadece "boş kalan sıralar" değildir; ülkemizin bilime olan ilgisinin zayıfladığını haykıran göstergelerdir.

Ülkemizde bilim eğitiminin geldiği nokta, gerçekten üzücü bir tabloyu ortaya koyuyor.

Yıllardır bilim ve fen eğitiminin hak ettiği değeri bulamaması, bugün karşımıza kontenjanların boş kaldığı, gençlerin bilime yönelmediği bir manzara olarak çıkıyor. Bu durum yalnızca birkaç sayının ötesinde; ülkemizin gelecekte bilime, teknolojiye ve eğitime nasıl bakacağının en net göstergesi.

Dünya koşar adım ilerlerken?

Dünya yapay zekâdan kuantum teknolojilerine, biyoteknolojiden uzay çalışmalarına koşar adım ilerliyor. Biz ise fen bilimlerinde öğretmen yetiştiremeyecek hale gelirsek, bu yarışta daha baştan kaybederiz. Bilimin öksüz kaldığı bir ülkede yenilikçi fikirler filizlenmez, icatlar doğmaz, keşifler gerçekleşmez.

Ve bu yalnızca ekonomik ya da teknolojik bir kayıp da değildir. Bilimi kaybeden toplum, hayallerini, merakını ve geleceğe dair umudunu da kaybeder. Çünkü bilim, insanlığın karanlığı aydınlatan tek ışığıdır.

Sorunun kökü: Bilime verilen değer

Gençlerin fen öğretmenliğini tercih etmemesinin ardında üç neden öne sürülür: Fen bilimlerinin toplumda "zor" ve "yorucu" görülmesi, mezuniyet sonrası istihdam kaygısı ve bilime yeterince değer verilmemesi. İlk iki neden bireysel tercihlerle açıklanabilir. Ancak asıl üzerinde durmamız gereken üçüncü noktadır:Toplumun bilime verdiği değer.

Eğer toplumda bilim, sorgulama ve araştırma yeterince teşvik edilmiyorsa; fen öğretmenliği de gençlerin gözünde cazip bir gelecek olarak görülemez. Ne yazık ki yıllardır süregelen bazı olumsuz uygulamalar ?ezberin öne çıkarılması, sorgulayan değil uyum sağlayan öğrencinin ödüllendirilmesi, laboratuvarlara ve araştırma merkezlerine gerekli desteğin verilmemesi? bilimi gençlerin gözünde bir yük haline getirmiştir.

Dolayısıyla sorun yalnızca gençlerin tercihlerinde değil, ülkenin eğitim politikalarında ve toplumsal kültüründedir. Eğer bilime hak ettiği değer verilmezse, geleceğimiz de bilimin ışığından mahrum kalacaktır.

Peki kim farkında?

  • Milli Eğitim Bakanlığı gerçekten bunun ne kadar farkında?
  • Yükseköğretim Kurulu bu tehlikeyi ne kadar ciddiye alıyor?
  • Rektörlerimiz, üniversitelerin geleceğini düşünerek bunun ne kadar farkında?
  • Dekanlarımız, fakültelerinin gidişatını görerek bunun ne kadar farkında?
  • Bölüm başkanlarımız, bölümlerindeki boş sıraları izlerken bunun ne kadar farkında?
  • Anabilim Dalı başkanlarımız, kendi alanlarının geleceğini sorgularken bunun ne kadar farkında?
  • Öğretim üyelerimiz, yetiştirdikleri öğrencilerin eksikliğini hissederken bunun ne kadar farkında?
  • Ve en önemlisi: Toplum, çocuklarının bilimsiz bir geleceğe doğru sürüklendiğinin ne kadar farkında?

Sorulması gereken asıl soru şudur: Eğer bu farkındalık yoksa, geleceği kim inşa edecek? Bilimin ışığını görmeyen bir toplum, karanlıkta yolunu nasıl bulacak? Farkında olmayan yöneticiler, yalnızca günü kurtarır; fakat gelecek kuşakların ufkunu karartır. Farkında olmayan bir toplum ise çocuklarının hayallerini, sorgulama gücünü ve özgüvenini kaybetmesine göz yumar. Oysa bilimin ışığını sahiplenmek, yalnızca okulları değil, bir ülkenin kaderini aydınlatmaktır.

Çözüm: Öğretmene değer, geleceğe değer

Bir ülkenin kaliteli mühendisini, dünyaya yön verecek bilim insanını, bilgeliğiyle güven veren hekimini, adaletiyle gurur duyulan hâkim ve savcısını, liyakatli memurunu, çalışkan, özgüveni yüksek ve sağlıklı toplumunu yetiştiren en temel kurum, okuldur. Okulun kalbi ise öğretmendir. Öğretmenlik mesleği hak ettiği değeri görmedikçe, hiçbir eğitim reformu gerçek sonuç vermez.

Öğretmenlik mesleğinin yeniden en saygın mesleklerden biri haline gelmesi için, bu alana en parlak öğrencilerin yönelmesini sağlayacak güçlü bir sistem kurulmalıdır. Üniversite sınavında ilk 5.000'e giren öğrencilere geri ödemesiz aylık iki asgari ücret; ilk 20.000'e girenlere bir asgari ücret; ilk 50.000'e girenlere ise öğrencilikleri boyunca burs verilmelidir. Mezun olduklarında ise atamaları güvence altına alınmalıdır. Böylece en zeki, en çalışkan, en idealist gençler öğretmenliğe gönül rahatlığıyla yönelecektir.

Bu adımlar atıldığında öğretmenlik kalitesi yükselecek, eğitim alanında olağanüstü bir heyecan doğacak, gençlerimizin gerçek yetenekleri ortaya çıkacaktır. Sonuçta ülkemiz, bilimsel ve toplumsal gelişimde dünya standartlarını yakalayacaktır.

Unutmayalım:Bir ülkenin kaderi, öğretmenlerine verdiği değerle yazılır. Eğer öğretmeni güçlendirirsek, geleceği de güçlendiririz.

Saygılarımla