Samsunsonhaber köşe yazarı Emin Erman'ın kaleminden; Sade Yaşamın Sessiz Zenginliği
Ne fakirlik ne zenginlik? Asıl mesele, sade ama anlam dolu bir hayat sürebilmek. Bugün birçok insan çok tüketmenin, alışveriş yapmanın mutluluk getirdiğini sanıyor. Oysa bu tüketim çılgınlığı sadece cebimizdeki parayı değil, en değerli varlığımız olan zamanımızı da elimizden alıyor.
Bir ürünü almak için mağaza mağaza gezdiğimiz, internette saatler harcadığımız anları düşünün. Ardından, o ürünün bedelini ödemek için çalıştığımız saatleri... Aslında yalnızca para değil, hayatımızı da ödüyoruz. Belki sevdiklerimizle geçirebileceğimiz, belki kendimizi keşfedebileceğimiz zamanları, geçici ihtiyaçlar uğruna harcıyoruz.
Oysa sade yaşam bir yoksunluk değil, bir özgürlüktür. Daha az şeye sahip olmak, bazen daha çok şeye sahip olmaktır: huzura, zamana, derin bağlara ve içsel dengeye. Kalabalıkların arasında kaybolmak yerine sessizlikte kendimizi bulmaktır.
Hayat kısa. Her gün, bir daha geri dönmeyecek bir sayfa gibi kapanıyor. Bu sınırlı zamanı, geçici hazlara koşarak harcamayalım. Gerçek ihtiyaçlarımızı sorgulamadan yaşamak, elimizdeki en kıymetli şeyi ? hayatı ? boşa tüketmektir.
Mutluluk, satın aldıklarımızda değil; sade bir sofrada edilen dostça bir sohbette, bir çocuğun gülümsemesinde, doğada yapılan kısa bir yürüyüşte saklıdır. O anlarda hissederiz yaşamın gerçek değerini.
Ve bazen, gerçek mutluluk bir evladınızın size dönüp içtenlikle "Ben çok mutluyum, huzurluyum" demesidir. O an içinizde tarif edilemez bir sevinç filizlenir. Tüm yorgunluklar anlamını yitirir. Çünkü onların huzuru, sizin de kalbinize huzur getirir. O sözlerden daha büyük bir mutluluğu size kim verebilir ki?
O halde daha fazla beklemeyin, hemen bu sözler üzerine sevdiklerinize sımsıkı sarılın. Onların gözlerinin içine bakarak, yürekten ve çekinmeden "Seni seviyorum" deyin. Çünkü hayat kısa, zaman hızla geçiyor ve söylemediğimiz her güzel söz, içimizde bir özlem olarak kalıyor. Belki de en büyük mutluluk, tam da şu anda, sevdiğiniz birinin kalbine dokunmaktan geçiyor. "Keşke" demeyi beklemeyin!!
Sade bir yaşam dışarıdan eksiklik gibi görünebilir. Ama bu, yüzeyde kalan bir yanılgıdır. Gerçekte sade yaşam, bilerek ve isteyerek fazlalıklardan vazgeçiştir. Ruhumuzu, zihnimizi ve evimizi gereksiz kalabalıklardan arındırmaktır.
Bir köy evinin penceresinden süzülen sabah ışığı, bir plazanın en üst katındaki manzaralı ofisten çok daha derin bir huzur verebilir. Kalabalık alışveriş merkezlerinde geçirilen saatler yerine, bir dostla içilen sade bir kahve kalbe daha iyi gelir.
Bazı insanlar mutluluğun alışveriş poşetlerinde saklı olduğunu zanneder. Oysa gerçek mutluluk baharda açan çiçeklerin arasındaki kuş seslerinde ya da bir çocuğun gözlerine bakarken hissettiğimiz sıcaklıktadır.
Sade yaşamak, hayattan daha az almak değil; hayata daha derinlemesine dokunmaktır. Neon ışıklarının cazibesine kapılmak yerine, yıldızların altındaki sessizliği duymaktır. Tüketim alışkanlıklarımızı sorguladığımızda fark ederiz: çoğu şey aslında ihtiyaç değil, sadece geçici boşluk doldurucudur.
Bir odada sadece ihtiyaç duyduğumuz eşyalarla yaşamak hem ruhumuza hem zihnimize iyi gelir. Onlarca kıyafet yerine birkaç sevdiğimiz parça; şatafatlı sofralar yerine sevgiyle pişirilmiş bir tabak yemek... Bunlar gerçek doyumun anahtarıdır.
Hayatı sadeleştirdikçe, zaman da bize geri döner. Sevdiklerimize, hayallerimize ve içsel yolculuğumuza daha çok yer açılır. Yavaşladıkça daha çok hissederiz. Gözümüzle daha çok görür, kalbimizle daha çok duyarız.
Çünkü gerçek huzur, tüketmekte değil; yaşadığımız anlarda, hissettiklerimizde ve paylaştıklarımızdadır.
Çünkü gerçek huzur, tüketmekte değil; yaşadığımız anlarda saklıdır. Emin Erman, 1 Temmuz 2025.