Yazıları ilgiyle okunup takip edilen köşe yazarımız Harun Fırıncı 'Ortadoğu'daki Tüm Savaşların Anası: Filistin Meselesi' başlıklı yeni yazısını Samsun Son Haber okuyucuları için kaleme aldı.
ORTADOĞU'DAKI TÜM SAVAŞLARIN ANASI: FILISTIN MESELESI
Hamas'ın 7 Ekim 2023 saldırısının ardından İsrail, Filistinlilere karşı uyguladığı tecrit ve yok sayma politikalarını bir üst seviyeye taşıyarak, tüm dünyanın gözü önünde kan donduran bir soğukkanlılıkla soykırım seviyesine çıkardı. İsrail, başlarda bazı Batılı siyaset bilimciler tarafından demokrasi olarak nitelendirildiyse de, aslında Güney Afrika'daki ırkçı apartheid rejiminden farksız, Filistinlilere Bantustan politikası uygulayan bir devletti. Birçok bölge gözlemcisi ve İsrail uzmanı, bugünkü İsrail'i demokrasiden ziyade etnokrasi, etnik demokrasi ya da Herrenvolk demokrasi olarak tanımlıyor.
Ancak bana göre, İsrail devletinin Filistinlilerle ilişkisini en iyi tarif eden tanım, Maxime Rodinson'un aynı adlı kitabındaki "yerleşimci kolonyalizm" kavramıdır. Yerleşimci kolonyalizm, bir ulusun nüfusunu yerinden edip onun yerine yeni bir nüfusu koymayı hedefleyen sömürgeci bir politikadır. Bu politikayı Siyonizmin kurucusu Theodor Herzl'e kadar uzatmak mümkündür; ancak I. Dünya Savaşı'ndan sonra Filistin'de kurulan Yahudi yerleşim yerleri ? kibbutz ? bunun başlangıcıdır. Akabinde, 1948 savaşı ve İsrail devletinin kuruluşunun ardından, Filistinli Arap nüfusunun %10'u (160.000 kişi) İsrail sınırları içerisinde kalırken, 780.000 Filistinli ise savaş sırasında Ürdün tarafından işgal edilen Batı Şeria ve Mısır'ın denetimine giren Gazze Şeridi'nde mülteci konumuna düştüler. Bu nedenle, İsrail'in kuruluşunu Filistinliler "En-Nekbe" yani "felaket" olarak adlandırırlar. 1948'de İsrail egemenliğinde kalan 526 Filistin köyünden 418'i haritadan silinmiştir. Bu yerleşimci kolonyal politika ve etnik temizlik günümüzde de devam etmektedir.
İsrail, yerleşimci kolonyal bir devlet olarak kendini tarihin öznesi, yerlileri ise nesnesi olarak görmektedir. Ulusal sembolleri yalnızca Yahudi halkını temsil etmektedir. Bayrağı, Yahudilerin dua sırasında giydiği şaldan esinlenmiş olup ortasında Davut Yıldızı yer almaktadır. Ulusal sembolü, Birinci ve İkinci Tapınağa gönderme yapan yedi kollu şamdan olmuştur. Milli marşı Hatikva, Yahudi ulusal duygularına atıf yapmaktadır. 1950 tarihli Dönüş Kanunu, İsrail devletinin karakterini belirleyen en önemli yasalardan biridir. Bu yasa, dünyadaki tüm Yahudilere İsrail'e dönme hakkı tanımaktadır.
Neticede, Yahudi olmayan İsrail yurttaşlarını dışlayan bir ulusal kimlik inşa edilmiştir. Askerlik, İsrail toplumuna giriş bileti niteliğindedir ve vatandaşlık hakkı tanınmayan Filistinliler bu sürecin dışında bırakılmaktadır. Diğer yandan, devletin Siyonist karakteri, Yahudi karşıtlığı söylemi ve soykırım geçmişi üzerinden yaptıklarını meşrulaştırmaya çalışmaktadır.
İsrail devleti ? ABD'nin de desteğiyle ? kuruluşundan bu yana Araplar karşısında kazandığı askeri zaferler sayesinde, birbirine zıt iki yönelim arasında salınmaktadır. Bu yönelimlerden ilki, eğer süper güçler tarafından sınırlandırılmazsa Arap başkentlerini ele geçirebilecek askeri kapasiteye sahip olduğu inancı ya da özgüvenidir; diğeri ise, Demir Perde'den verilecek en küçük ödünün dahi Yahudilerin yüzyıllar boyunca maruz kaldığı sürgün ve soykırımı yeniden tetikleyebileceği korkusudur.
7 Ekim saldırılarının ardından Gazze'nin yerle bir edilip bazı kaynaklara göre 85.000 insanın hayatını kaybetmesiyle başlayan ve İran-İsrail çatışmasıyla derinleşen süreç, deneyimli bir diplomatın ifadesiyle "Ortadoğu'daki tüm savaşların anası" olan Filistin meselesiyle doğrudan bağlantılıdır.
Yazımı Filistinli şair Mahmud Derviş'in şiirinden bir bölümle bitirmek istiyorum:
Atalarımın üzüm bağlarını sen aldın elimden,
Çocuklarımla ektiğim toprağı sen aldın.
Bıraktın bu taşları bize, çocuklarımıza.
Alacakmışsınız elimizden bu taşları da, doğru mu?