'Dünün Dünyası'

'Dünün Dünyası'

Yazıları ilgiyle okunup takip edilen köşe yazarımız Harun Fırıncı 'Dünün Dünyası' başlıklı yeni yazısını samsun son haber okuyucuları için kaleme aldı.

Dünün Dünyası

 Yazar, ressam, müzisyen, bilim insanları, kısacası entelijansiyanın davet edildiği bir televizyon programında, Lübnan asıllı Fransız yazar Amin Maalouf kişiliğine en büyük etkiyi yapan kitabın hangisi olduğu sorusuna Stefan Zweig'ın Dünün Dünyası cevabını veriyor. Richlieu tarafından temelleri atılan Fransız Akademisi'nin de üyesi olan usta yazar Amin Maalouf, kitaba ilgisinin arkasında yatan nedeni açıklarken yaşamakta olduğumuz zamana atıf yapıyor. Maalouf'a göre kaygı verici bir gerileme döneminden geçiyor insanlık. Dünün Dünyası'nın yazarının kitabını kaleme aldığı dönemle içerisinde bulunduğumuz zaman dilimi arasında benzerlikler var. Peki, nasıl bir zamanda yaşamıştı Stefan Zweig?

Stefan Zweig ne yazık ki Rubens'in Barışın Nimetleri tablosunda resmettiği bereketin barışın yüceltildiği bir dünyada yaşamadı. Zweig ve çağdaşları, insanlık tarihindeki en büyük ve yıkıcı savaşlar olan 1. ve 2. Dünya Savaşları'nı gördüler. Oysa, 1. Dünya Savaşı başlarken, yeni bir maceraya atılmanın heyecanıyla gençler orduya gönüllü kaydoldulmuşlardı. Savaş, o dönemde birçok kişi için kısa sürede zaferle sonuçlanacak, onur ve kahramanlık getirecek bir macera olarak görülüyordu. Ulusal propagandalar, askere katılmayı yücelten sloganlar ve idealler bu ruh halini daha da güçlendirdi. Gençler, vatanseverlik duygularıyla ya da sosyal baskılar nedeniyle orduya gönüllü oldular.

Ancak savaş uzadıkça ve modern teknolojinin getirdiği ölümcül yıkımın boyutları ortaya çıktıkça, bu romantik görüş yerini derin bir hayal kırıklığına ve pişmanlığa bıraktı. Özellikle Batı Cephesi'ndeki siper savaşları, hem fiziksel hem de psikolojik açıdan yıkıcıydı. Askerler, savaşın doğası olan yıkıcı yüzüyle, yani hastalıklar, açlık, soğuk ve arkadaşlarını kaybetme gibi zorluklarla karşılaştılar. Erich Maria Remarque'nin Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok eseri, gençlerin idealizminin nasıl trajediye dönüştüğünü ustaca anlatan bir eser. Netflix bunu sinemaya uyarladı; dileyen izleyebilir.

1929 Dünya Ekonomik Buhranı, dünya ekonomisini derinden sarsarak kitlesel işsizliğe ve ekonomik çöküşe yol açtı. Bu durum, birçok ülkede siyasal istikrarsızlıkları beraberinde getirdi ve aşırı milliyetçi, otoriter rejimlerin yükselmesine zemin hazırladı. Almanya'da Nazizmin yükselişi, İtalya'da faşizmin kökleşmesi ve Japonya'da militarizmin güçlenmesi, dünya genelinde yeni bir çatışma ortamının doğmasına neden oldu. Sonuç olarak, Birinci Dünya Savaşı'nda 20 milyon insanın hayatını kaybetmesine rağmen ders alınamayan bu süreç, İkinci Dünya Savaşı'nda yaklaşık 70 milyon insanın ölümüne yol açacak daha büyük bir yıkımı beraberinde getirdi.

Bazı Uluslararası İlişkiler uzmanları ve Siyaset Bilimciler, 2. Dünya Savaşının temel sebebinin uzlaşmayı değil, hesaplaşmayı öngören Versay Barış Anlaşması olduğunu söylerler.  1. Dünya Savaşı sonrası inşa edilecek barış Napolyon Savaşları sonrasında toplanan Viyana Kongresine benzemeliydi. Napolyon Savaşlarıyla alt üst olan Avrupa devletleri 1815'de Fransa'yı cezalandırmak yerine denge kurmayı tercih ettiler.

Kongrede, Avusturya Dışişleri Bakanı Klemens von Metternich, İngiltere Dışişleri Bakanı Viscount Castlereagh ve Rusya Çarı I. Alexander gibi isimler öne çıktı. Bu üç isim, Avrupa'da yeni bir düzenin şekillenmesinde kritik rol oynadılar. Ayrıca, Prusya'dan Karl August von Hardenberg ve Fransa'dan Charles-Maurice de Talleyrand da kongrede önemli figürlerdi.

İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla birlikte, Nazi Almanyası'ndan kaçan Stefan Zweig, yaşamının son dönemlerinde derin bir umutsuzluğa kapıldı. Zweig'ın deyimiyle "savaş bir hapishaneydi". 1934 yılında, Nazi rejiminin baskıları yüzünden doğduğu ülke Avusturya'yı terk etmek zorunda kalan Zweig, Yahudi kökenli bir yazar olarak faşizmin yükselişi nedeniyle hedef oldu. Avrupa'da otoriter rejimlerin giderek güçlenmesi üzerine önce İngiltere'ye, ardından Amerika Birleşik Devletleri'ne ve son olarak Brezilya'ya göç etti. 1942'de, eşiyle beraber intihar ettiler.

Yazıyı Zweig'ın Dünün Dünyası eserindeki cümleleriyle sonlandırmak istiyorum:''1939 kuşağı artık savaşı tanıyordu, artık kendini kandırmıyordu ve bu kuşak, savaşın romantik bir şey değil, tam aksine barbar bir şey olduğunu biliyordu. Bu savaşın yıllarca süreceğini ve hayatlarından yeri asla doldurulamayacak şeyleri alıp götüreceğinin farkındaydı? Daha savaşa katılmadan çok önce gazetelerden ve sinemalardan yeni teknolojik ve şeytani yok etme sanatı öğretilmişti, devasa tankların, yolunun üzerindeki yaralıları ezip geçtiği, uçakların kadın ve çocukları yataklarında yatarken paramparça ettiği biliniyordu, 1939'da çıkacak bir savaşın ruhu olmayan makineleşme nedeniyle insanlık tarihinin yaşadığı tüm savaşlardan bin kat daha kötü, canice ve barbarca olacağı biliniyordu. 1939 kuşağından tek bir insan dahi, savaşın adaletinin, Tanrı'nın istediği bir şey olduğuna inanmıyordu, daha da kötüsü insanlar, sahip olmak için savaşmak zorunda kalacakları bir barışın haklılığına ve daimi olacağına inanmıyorlardı?''

 

EN ÇOK OKUNAN HABERLER