Yazıları ilgiyle okunup takip edilen köşe yazarımız Harun Fırıncı, 'Samsunspor'un İlk Yarı Bilançosu 2' başlıklı yeni yazısını samsun son haber okuyucuları için kaleme aldı.
'SAMSUNSPOR'UN İLK YARI BILANÇOSU 2'
Bir önceki yazımda Samsunspor'un ilk yarıdaki performansına dair olumlu faktörlerini ele almıştım. Bu yazıda ise kısa başlıklar altında olumsuz gelişmelere değinmeye çalışacağım.
Herkesin bildiği gibi sezona transfer yasağıyla girdik. Bu nedenle eksik görülen pozisyonlardaki boşluklar doldurulamadı. Türkiye'de futbol takımlarının transfer çılgınlığı nedeniyle büyük sorunlar yaşadığı bilinen bir gerçek. Bazı kulüpler transfer bağımlılığı nedeniyle yok olup gitti, bazıları ise adlarına "yeni" ibaresini ekleyerek yeniden mücadele etmeye başladı.
Süper Lig şampiyonu olmuş kulüplerin devasa borç yükü altında olduğu da ortada. Galatasaray'ın yaklaşık 15 milyar Türk lirası, Fenerbahçe'nin ise 13 milyar Türk lirasına yakın borcu bulunuyor. Geçenlerde, Beşiktaş başkan adayı Hüseyin Yücel, kulübün kasasında sadece 10 milyon Türk lirası olduğunu açıkladı. Beşiktaş'ın da 8,3 milyar Türk lirası borcu olduğu söyleniyor. Hatta bu durum, espri konusu dahi oldu: Beşiktaş Kulübü, kasasındaki parayla Beşiktaş semtinde bir ev bile alamaz diye.
Bu liste uzayıp gider, ancak bu devasa rakamlar bana "tiksindirici borç" (odious debt) kavramını hatırlatıyor. Bu borçlar, kötü yönetim ve yanlış transfer politikalarının sonucu olarak ortaya çıkıyor. Tabii devletin tüm imkanlarıyla bu kulüplere arsa tahsis ettiğini, büyük kurumların ve holdinglerin reklam verdiğini de unutmamak gerekir. Bizim böyle bir desteğe sahip olmadığımız ortada. Bizim açımızdan buradan çıkarılacak en önemli ders, kulüp yönetiminde en dikkat edilmesi gereken konunun transfer politikaları olduğudur.
Diğer yandan, en iyi futbol takımları bile transfere ihtiyaç duyar. Yarıştığı tüm kulvarlarda kupa kaldıran Real Madrid başarılı geçen sezon sonunda bile transfer yapıyor. Gücünü artırmak ve rakip takımlardaki kilit oyuncuları bünyesine katmak, önemli bir strateji. Mbappe transferi buna örnek olarak gösterilebilir. Endrik ve Arda Güler'i de unutmamak gerek.
Buradan hareketle, transfer yasağının bize avantaj sağladığını söyleyenleri anlasam da bu görüşe tamamen katıldığımı söyleyemem. Çünkü günümüz futbolunda, derin kadronuz kadar güçlüsünüz. Modern futbolda yedek oyuncular değil, hamle oyuncuları var. Teknik adamlar maça, oynandığı kulvara (lig, Avrupa kupası veya kupa), form durumuna göre formasyon ve kadro tercihinde bulunuyor. Ancak bizim hamle oyuncuları açısından son derece dar bir kadromuz var.
Elbette onlarca futbolcu almak veya boşta olan her oyuncuya kontrat imzalatmak doğru değil. Ancak Samsunspor'un sezona başlarken, kaleci Okan'ı iyi ve tecrübeli bir kaleciyle yedeklemesi gerekiyordu. Yaşı ilerlemiş, Süper Lig tecrübesi olan, yedek kalmayı dert etmeyecek, ancak sahaya çıktığında izleyenlere "eyvah" dedirtmeyecek bir kaleci mutlaka alınmalıydı. Ne yazık ki bunu başaramadık çünkü transfer yasağımız vardı.
Bunun yanı sıra, pres gücü, yıpratıcılığı, fiziksel dayanıklılığı ve dinamizmiyle takıma katkı sağlayan, ancak gol atma konusunda yeterince etkili olamayan Marius ile rekabet edecek bir forvet de alınmalıydı. Takımın diğer bölgelerinde de eksikler var. Ancak, bu pozisyonlara oyuncu alınmadan sezon başı kampına başlanmaması gerektiğini düşündüğüm için bu noktaları peşinen ifade etmek istedim.
Bu konuyla doğrudan ilişkili bir diğer olumsuz faktör ise şüphesiz altyapının durumudur. Tıpkı ekonominin bazı düşünürler tarafından belirleyen bir 'altyapı' unsuru olarak kabul edilip, din, siyaset, hukuk, sanat, aile, kültür, toplum gibi alanların belirlenen 'üstyapı' olarak tanımlanması gibi, futbolda da benzer bir durum söz konusudur. Altyapı üst yapıyı belirler. Altyapınız iyiyse, üst yapınız da güçlüdür. Ancak altyapınız zayıfken üst yapınız iyiyse, bu durum sadece geçici bir başarı olarak tanımlanabilir.
Samsunspor'un geçmişte başarılı olduğu dönemlerde, altyapıdan yetişen futbolcuları iyi transferlerle harmanlayarak hedefine ulaştığını biliyoruz. Bugün de Samsunspor'da, başta başkan ve karar vericiler olmak üzere, bu stratejiyi hayata geçirmek zorundalar. Aksi takdirde, hem altyapıdan futbolcu yetiştirilmeden hem de transfer yapılmadan Süper Lig'de kalıcı olmak mümkün olmayacaktır.
Aynı noktayı farklı bir şekilde ifade etmek gerekirse, Samsunspor'un "altyapıdan oyuncu çıkarmayayım, transfer de yapmayayım" gibi bir yol izleme lüksü yoktur. Real Madrid gibi bir gelire sahip olmadığımız dolayısıyla da sürekli pahalı transferler yapamayacağımız için alt yapıdan oyuncu yetiştirmemiz gerekiyor. Bu Samsunspor'un tarihiyle de örtüşen bir strateji.
Altyapıdan çıkan oyuncular hakkında olumsuz görüşler yazmak istemiyorum, ancak kendilerini futbola yeterince vermedikleri ve de iş ahlakı konusunda sıkıntılar yaşadıkları oldukça açık. Genç bir futbolcu, ayağına Süper Lig'de oynama fırsatı geldiğinde varını yoğunu ortaya koyarak mücadele etmelidir. Bir futbolcunun kötü oynadığı maçlar olabilir, ancak kötü koşmak ya da kötü mücadele etmek diye bir şey yoktur.
Altyapıdan gelip A takımda forma giyen genç futbolcular, kötü oynadıkları maçlarda bile mücadele azimleri, sarf ettikleri efor ve iyi niyetleriyle hem izleyenlerin hem de teknik ekibin takdirini kazanabilirler. Ancak ne yazık ki genç futbolcularda bu azmi göremiyoruz. Alt lig oyuncusu olmayı kabullenmiş, hayali olmayan ve daha iyisini istemeyen bir futbolcunun yaşından bağımsız olarak söylemek gerekirse takımına verebileceği bir şey yoktur.
Tabii, bu noktada kulüpteki altyapı hocalarının yeterli olup olmadıkları da sorgulanmalıdır. Geçmişte Samsunspor'un altyapı sorumluluğunu üstlenmiş bir yetkili, sanırım yetkinliğini kanıtlamak amacıyla, "Ben senelerdir bu işi yapıyorum" gibi bir ifade kullanmıştı. Ancak futbolda bir işi uzun süredir yapıyor olmak değil, ortaya koyduğunuz eser ve başarılar önemlidir.
Kaç genç futbolcu A takımda düzenli forma şansı buluyor? Kaç oyuncu Avrupa kulüplerine transfer edildi? A takıma 2-3 yılda bir bile olsa, bir ya da iki futbolcu kazandırabildiniz mi? Bu soruların yanıtı, altyapının gerçek başarısını ortaya koyar.
Ayrıca, profesyonel futbol oynama yaş eşiği günümüzde oldukça düştü. Örneğin, Lamine Yamal henüz 16 yaşında İspanya Milli Takımı'nda ve Barcelona'da harikalar yaratıyor. Lamine Yamal olağandışı bir örnek gibi görünebilir, ancak oyuncuları "genç", "tecrübesiz" ya da "hazır değil" gibi argümanlarla oynatmamak bana pek etkili ve ikna edici bir yöntem gibi gelmiyor. Önemli olan, yetenekli gençleri keşfedip onları her yönüyle eğitmek ve geliştirmektir.
Sadece teorik ve teknik antrenmanlar yetmez; aynı zamanda psikolojik destek ve mentörlük de bu sürecin ayrılmaz bir parçası olmak zorundadır. Aksi takdirde, Başkan Yüksel Yıldırım'ın "Milyonlar harcadım altyapı tesislerine ama..." gibi serzenişlerde bulunmaya devam edeceği aşikar. Altyapıya yapılan yatırımın, sahada sonuç vermesi en büyük öncelik olmalıdır.
Son olumsuz faktör olarak organizasyon ve stat konusuna değinmek istiyorum. Statta giriş çıkışlar, insan olarak ne kadar değersiz olduğumuzu hissettiriyor. Balık istifi gibi girip çıkıyoruz; onca kapı varken, çıkışta sadece biri ya da iki tanesi açılıyor. Stat içerisinde su satın almak için bazen yarım saat beklemek gerekiyor. Tuvaletlerden bahsetmiyorum bile, okuyanların keyfi kaçmasın. Park yerinin yetersizliği de işin cabası. Kalabalık maç günlerinde, 9 yaşındaki yeğenim ve abimle gece karanlıkta arabayı bulabilmek için bazen 15-20 dakika yağmurda ve soğukta yürüyoruz.
Futbol, bir metadır. Fiyat konulabilen ve pazarlanabilen bir izlencedir. Çim kalitesinden ışıklandırmaya, ısıtma sisteminden statta satın alacağınız hizmetlere kadar her şey metadır. Bu da yapılan organizasyonun kalitesini gösterir. Hepimiz büyük sorunları çözmenin peşindeyiz. Oysa etrafımızda hayatımızı zorlaştıran küçük sorunlar var ve onları halletmeden büyüklerine sıra gelmeyecek. Bilet fiyatlarına tepki gösteren taraftarı azarlayacağınıza, küçük sorunlara çözümler bulunsa nasıl olur?