Yazıları ilgiyle okunup takip edilen köşe yazarımız Akın Üner, 'Kim Bu Ayı Oğlu Ayı?' başlıklı yeni yazısını samsun son haber okuyucuları için kaleme aldı.
KİM BU AYI OĞLU AYI?
Efendim, yaş kemale erdi.
Haliyle epey hayat tecrübesi edindik.
Zaman içinde karşımıza pek çok "ayı" çıktı.
Siyasette karşımıza çıkan ayılar oldu, armudun iyisini yediler, bize çerçöp kaldı.
Bürokraside karşımıza çıkan ayılar oldu, iyi yaladıkları için onlar terfi edip ballı koltuklara kuruldu. Bize işin muşmulasını bıraktılar!
Sivil toplum ayıları var bir de: Kurduğumuz koskoca federasyona sahte imzalar atarak kurulan çakal kırması koca ayılar!
*
Geçen hafta çocukların ara tatiliydi, bir kaçamak yaptık, ailece Bolu'ya gittik.
Yedigöller, Abant, Gölcük derken şöyle temiz bir dağ havası aldık.
Her yerde karşımıza çıkan ayılardan biri te oralarda karşıma çıktı.
Üstelik 30 sene önce tanıştığım bir koca ayı!
Fotoğrafta gördüğünüz gibi çoktan müzelik olmuş, ulu dağların boz ayısı.
Abant'ta tabiat müzesini dolaşırken tahnit edilmiş vahşi hayvanlar görünce dikkatimi çekti: Fotoğraftaki ayının öyküsünü bir plakete yazmışlar, 1990'lı yıllarda Gerede'de otoyolda araç çarpması nedeniyle cennetlik olan ve Karayolları yetkilileri tarafından getirilip teslim edilen bir ayıymış.
*
Bingo!
Yahu bu ayıyı biliyorum ben.
Plakette yazan Karayolları yetkilisi de bendeniz! Bir tek adımı yazmamışlar. Bilmediklerinden zaar.
*
Dedim ya 30 sene önceydi. O zamanlar Ankara'yı İstanbul'a bağlayan otoyolun Bolu Dağı kesimi henüz bitmemiş. Gerede tarafı trafiğe açık ama in cin top oynuyor. Çok fazla gelip geçen yok.
Ben de yeni Karayolcuyum o zamanlar.
Okulu bitirmişim, Karayollarının sınavını kazanmışım, Bolu tarafında kimse gitmek istemiyor, beni hem Bolu Dağı Tüneline kontrol mühendisi hem de işletmeye açılan otoyollara işletme şefi yazdılar.
Henüz işletme binaları bitmemiş, Müteahhitten kalma prefabrik binalarda devletin işini görmeye çalışıyoruz.
Gel zaman, git zaman; bir bahar akşamı telsizle Bolu gişelerindeki görevlilerden beni aradılar.
Afyonlu bir arkadaş, şiveli de konuşuyor kerata: "Şefiiiim, inanmeycan emme, buraya bir gamyonetçi geldi, arabanın yanı gömçermiş. Nöördün deye sorup edince deyvermesin mi yolda bir ayuyu çarpup devirdük!"
Doğru mu anladım diye tekrar ettim: "Gişelere gelen bir kamyonet sürücüsü yolda bir ayıya mı çarpmış dedin."
"He valla şefiiim. Gerede tarafında neymüüüş. Adam fızlı giderkene ayuu garşusuna diküvermüüüş. Küüüüt! Canafar ölmüş ama gamyonet de sanayilik olmuş. Sigorta öder mi, ödemez mi bilmem gaayri."
Her neyse, hemen bir ekip çıkarmalarını söyledim. Öyle ya ayınnın leşi yolun üstünde, başka arabalara çarparsa, mazallah! O an aklıma nerden geldiyse, ekiptekilere mutfaktan keskin bıçak almalarını da eklemeyi unutmadım. İçlerinden birisi kurban bayramında sığır derisi yüzme işini biliyormuş. Hep birlikte yola çıktılar.
Yarım saat geçti, bu defa ekiptekilerden bir telsiz anonsu duyuldu: "Şefim olay mahalline geldik, koskocaman bir ayının leşini bulduk. Yol kenarına çektik, emrettiğiniz gibi kürkünü çıkarmaya başladık."
Aradan on dakika geçti, bu defa ikinci bir anons, bu defa titreyerek konuşuyor: "Şefim, otobanın kenarındaki tepenin üstünde dolunay parlıyor. Tam üstünde bir tane daha koca ayı var, galiba ölenin eşi! Bize doğru kükrüyor. Talimatınızı bekliyoruz."
Canlı ayıyla güreşecek halleri yok ya, ben de hemen talimatı yetiştirdim: "Kürkü çıkartırkan acele edin, gözünüz de tepedeki ayının üstünde olsun. Size doğru gelirse atlayın arabaya, gelin!"
*
Neyse, ayının kürkü sabah şantiyedeki odamdaydı. Kokmasın, bozulmasın diye tuzlamışlar. Ne yapacağım diye soruyorlar. Kuran kursuna versek almazlar. Ankara'ya telefon açtım, Karayolları'nın bir müzesi varsa göndereyim diye. Yokmuş.
Bu defa Bolu Valiliği'ni aradım. Gönderin, biz Tabiat Varlıklarına veririz, onlar bir şekilde değerlendirirler.
*
Aradan 30 sene geçtikten sonra bizim koca ayıyı Abant'taki Müzede görünce sevindim tabii. En azından çar çur olmamış.
Darısı öyle veya böyle hayatıma giren öteki koca ayılara!