'Dünyayı Değiştiren Dört Büyük Hikâye - 3'

'Dünyayı Değiştiren Dört Büyük Hikâye - 3'

Yazıları ilgiyle okunup takip edilen köşe yazarımız OMÜ Öğretim Üyesi, Eğitim Fakültesi Eski Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Kalkan, 'Dünyayı Değiştiren Dört Büyük Hikâye - 3' başlıklı yeni yazısını Samsun Son Haber okuyucuları için kaleme aldı.

Dünyayı Değiştiren Dört Büyük Hikâye - 3

Bilimin Temellerini Sarsan Adam: Isaac Newton

İngiltere'nin York şehri yakınlarında Woosthorpe'daki bir çiftlikte 1666 yılının sıradan bir yaz akşamı yaşanıyordu.

Henüz 24 yaşında olan bir genç meyve bahçesindeki bir elma ağacının altında oturmuş gecenin o derin sessizliğindeki gökyüzünün muhteşem manzarasını seyrediyordu.

Gecenin karanlığında ortaya çıkan milyonlarca gök cisminin düzenini sağlayan nedenleri düşünmekten kendini alamıyordu.

Zihninde merak duygularını ateşleyen yüzlerce  soru uçuşup gidiyordu ki, tam o an ağaçtan düşen bir elmanın yere çarpma sesi gecenin sessizliğini bozmuştu.

Çarpma sesiyle irkilen genç adam tüm dikkatini o sese doğru yöneltmişti.

Olgunlaşan bir elmanın ağaçtan yere düşüşü, sıradan bir olay olmasına karşın o an onun için hiç de öyle olmadı.

O gizemli ses onun zihninde, gecenin muhteşem manzarasını oluşturan Ay'ın, gezegenlerin, yıldızların ve diğer gök cisimlerin nasıl hareket ettikleri ve orada nasıl dengede kaldıkları konusunda henüz çözülmemiş olan bütün soruların yanıtlarını bulmasına yol açan bir düşünce zincirini harekete geçmesine neden olmuştu.

Elma neden yere düşüyordu ki?

Onu aşağıya doğru çeken, görülemez gizemli bir etki mi vardı?

Fakat ortalıkta hiç de öyle gözle görülebilir bir etki görünmüyordu.

Elmayı yere doğru hareket ettiren görülmeyen o gizemli etki ne olabilirdi ki?

Acaba, elmayı yere doğru  çeken görülemez gizemli o etki, Dünya'nın etrafında dolanan Ay'a da etki ediyor muydu?

Ya Güneş'e,

Ya da yıldızlara,

Aman tanrım!

Yoksa bütün kainatın düzenini sağlayan bilinmeyen gizemli etki o muydu?

Birden irkilerek hem heyecan hem de korku dolu duygulara kapılmıştı.

Sanki gecenin derin sessizliğinde Tanrının nefesini ensesinde hissediyordu.

Bu düşüncenin oluşması çok doğaldı.

Çünkü, yüzyıllar boyu insanlar Aristoteles'in, bir cismin hareket edebilmesi için o cisme temas edilebilir bir kuvvetin uygulanması gerektiği yolundaki teorisini benimsemişti.

Aristoteles'in düşüncesine göre, elmanın aşağıya doğru hareket etmesi için ona sanki bir ip bağlanmış gibi görülebilir bir etki olmalıydı.

Ama görünürde, onu aşağıya doğru çeken ne bir ip, ne de başka bir şey vardı.

"Elmayı yere doğru çeken görünmez, gizemli bir etki, başka bir ifadeyle görünmeyen bir kuvvet olmalıydı" diye düşünmüştü.

Bu hem heyecan verici hem de korkutucu bir düşünceydi.

Dalından kopan elma onun için artık serbest düşen bir cisim problemi haline gelmişti.

O gece gökyüzünde parlayan Ay da, hiçbir yere bağlı olmayan serbest bir cisim gibiydi.

Elma ağaçtan kurtulunca yere doğru hareket ederken Ay, Dünya'nın etrafında yörüngesel bir yol izliyordu.

Aklına müthiş bir fikir geldi.

Sanki, elmayı yere doğru çeken o gizemli kuvvet ile Ay'ı Dünya'nın etrafında tutan kuvvet aynı olduğu kanısına varmıştı.

Aslında  bu olağanüstü bir düşünceydi.

Çünkü bu düşünceye göre; Dünya üzerindeki varlıkları yöneten yasaların gök yüzündeki varlıkları yöneten yasalarla aynı olmasını gerektiriyordu.

İlk defa insan zihni Dünya dışına çıkıp evrene açılıyordu.

Aslında bu, bilimsel düşünce alanında bir devrimdi.

Artık evrenin sonsuz sayıdaki  bilinmezlikleri, insan  düşüncelerine kapılarını ardına kadar açacaktı.

Yerçekimi kuvveti Galileo ve onun çağdaşı bazı kişilerce biliniyordu; ancak, onlar için bu kuvvet en iyisiyle gizemli, en kötüsüyle de bilinen doğa yasalarından etkilenmeyen bir şeydi.

Bilinen bütün diğer kuvvetler, cisimler arasında hep bir fiziksel dokunum gerektiriyordu; örneğin, bir arabayı hareket ettirmek için birisinin veya bir şeyin onu itmesi gerekiyordu.

Ancak, cisimleri yıldırım kadar hızlı bir ivme ile düşüren yerçekimi görünmez bir şeydi.

Bu sorun haftalar boyunca kafasını kemiriyordu.

Ve sonunda; 1666 yılındaki çiftliklerinin bahçesinde o elmanın yere düşmesi sonucundan ilham alarak o ünlüKütleçekim Yasasınıkeşfederek evrenin işleyişine ilgili devrim niteliğinde bir öneri getirmişti.

Bu öneri;"Evrendeki bütün cisimler, kütlelerinin büyüklükleriyle doğru,  aralarındaki mesafenin karesi ile ters orantılı bir şekilde birbirlerini çekmektedirler"cümlesiyle ifade etmişti ki, bu cümle bugünkü o ünlüKütleçekim Yasası olarak ifade edilmektedir.

Onun bir dehası daha vardı ki, onu Dünya'nın en büyük bilim insanlarından biri yapan en önemli özelliğiydi.

O fiziksel keşif ve icatlarına yepyeni matematiksel formüller de üretiyordu.

Kütleçekim Yasası'nı da o ünlüF=G(Mm)/R2

formülü ile ifade ederek, modern fiziğe ve modern bilime devrim niteliğinde bir katkı yapmıştı.

Onun adıIsaac Newton du.

Elbette, bu hikâye bir metafordan ibarettir, ancak Newton'un gökyüzündeki hareketleri Dünya'daki hareketlerle birleştirip evrensel çekim yasasını formüle etmesi, devrim niteliğinde bir buluştu.

Bu yasa, sadece Dünya'daki cisimlerin değil, gezegenlerin, yıldızların ve diğer gök cisimlerinin hareketlerinin de nedenlerini açıklayan önemli bir yasaydı.

Isaac Newton, bilim dünyasında iz bırakmış nadir dehalardan biridir.

Onun çalışmaları, modern fiziğin, matematiğin ve astronominin temellerini oluşturarak bilimsel devrime öncülük etmiştir.

1642 yılında İngiltere'nin Lincolnshire bölgesinde dünyaya gelen Newton, bugün bile hayranlık uyandıran bir deha olarak kabul edilir.

  1. yüzyılda bilim, büyük bir devrim geçiriyordu.

Galileo Galilei'nin gözlemsel çalışmaları, Kepler'in gezegen hareketleri üzerine kuramları, bilimsel düşüncenin yeni bir çağa girmesini sağlamıştı.

 Newton, bu devrimci düşüncelerin üzerine kendi teorilerini inşa etti.

En bilinen çalışması kuşkusuz  "Philosophiea Naturalis Principia Mathematica" adlı eseri oldu.

 1687'de yayımlanan bu eser, klasik mekaniğin temelini atmış ve evrenin matematiksel olarak açıklanabileceğini göstermiştir.

 Newton'un üç hareket yasası ve evrensel çekim kanunu, yüzyıllar boyu fizik biliminin merkezinde yer aldı.

Özellikle kütle ve ivme arasındaki ilişkiyi tanımlayan;

 F = ma  formülü ile  ifade edilen ikinci yasası, fiziksel dünyayı anlamak için kullanılan en temel formüllerden biridir.

Bu yasa ortaokulda veya lisede mutlaka karşımıza çıkmıştır.

Modern Fizikteki Einstein'ın o ünlü yasasıE=mc2 önemi ne kadar büyükse, klasik Fizikte deF=ma formülünün önemi o kadar  büyüktür.

Newton, yalnızca fiziksel dünyanın işleyişini anlamakla kalmadı, aynı zamanda bu dünyayı tanımlamak için yeni matematiksel araçlar geliştirdi.

Bu araçlardan en önemlisi, bugün kalkülüs olarak bildiğimiz matematik dalıdır.

Her ne kadar Gottfried Wilhelm Leibniz ile bu konudaki öncülük için tartışmalar yaşansa da, Newton'un kalkülüsü geliştirmesi, diferansiyel ve integral hesaplamalarının temellerini atmıştır.

Newton'un bilimsel çalışmaları kadar felsefe ve teoloji üzerine de derin bir ilgisi vardı.

Özellikle doğa felsefesi üzerine çalışmaları, onun evrene bakış açısının şekillenmesinde önemli bir rol oynadı.

Newton, doğayı matematiksel ve mekanik ilkelerle açıklama çabası içindeyken, aynı zamanda Tanrı'nın evrene müdahalesini de göz ardı etmemiştir.

Tanrı'nın yarattığı düzenin keşfedilebilir olduğuna inanmış, evrenin mekanik işleyişini Tanrı'nın iradesiyle bağdaştırmıştır.

Bu bağlamda, Newton'un çalışmaları bilim ve din arasındaki ilişkiyi tartışan önemli düşünceler barındırır.

Newton'un dehası kadar karmaşık bir kişiliği de vardı.

Zaman zaman içine kapanık, zor bir insan olarak tanımlansa da, olağanüstü gözlem gücü ve analitik düşünce tarzı onu diğerlerinden ayırıyordu.

1727'de hayatını kaybeden Newton, geride bilim dünyasına ışık tutan devasa bir miras bıraktı.

Onun çalışmaları, yalnızca yaşadığı dönemin bilimini etkilemekle kalmadı, aynı zamanda modern bilimin temel taşlarını oluşturdu.

 Newton'un fikirleri, bugün hâlâ fizik, matematik ve mühendislik gibi pek çok disiplinin temelinde yer alıyor.

Isaac Newton, sadece bilim insanı değil, aynı zamanda bir düşünürdü.

 Onun evreni anlama çabası, bilimin sonsuz bir keşif alanı olduğunu gösterir nitelikteydi.

 Yaşamı ve çalışmaları, insan aklının sınırlarını zorlayan bir yolculuğu temsil ediyordu.

Modern bilimin öncülerinden biri olarak, onun izinden giden bilim insanları, Newton'un açtığı yoldan ilerlemeye devam ediyorlar.

Sonuç olarak, Isaac Newton'un keşifleri, bilim tarihinde bir dönüm noktasıdır.

Onun sayesinde evrene bakışımız değişmiş, doğa yasalarını anlama konusunda yeni kapılar açılmıştır.

Bugün hala birçok bilimsel araştırmanın temelinde Newton'un çalışmalarını görmek mümkündür; bu da onun mirasının ne kadar derin olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.

Hep düşünmüşümdür; Newton mu, yoksa Einstein mi?

Sanırım bu iki büyük deha hakkında okudukça karar vermem çok daha zorlaştığının farkına vardım.

Saygılarımla...

Prof.Dr. Hüseyin Kalkan

EN ÇOK OKUNAN HABERLER