Samsunsonhaber köşe yazarlarından Harun Fırıncı'nın kaleminden 'Paçayı Yırtmak'
Paçayı yırtmak deyiminin sözlük anlamı istenmeyen bir işten yakayı kurtarmaktır. Ancak bu deyim kültürümüzde usülsüz haksız yolla köşeyi dönenleri tarif etmek için de kullanılmaktadır. Bizde paçayı yırtamayanlar paçayı yırtanlara gülümseyen bir yüzle gıpta ederek bakarlar. Birgün onların da paçayı yırtma ihtimallerini canlı tuttukları için onlara kızmaz hatta fena mı yaptı diyerek tasdik ederler. Sahi bal tutanın parmağını yaladığı yerlerde su akarken kovanın doldurulmasından daha doğal ne olabilir ki?
Ekonomimizin durumu malum üzerine çok söz söylemeye gerek yok. Sadece şöyle bir göz attığımızda göze çarpan veriler bizi mutsuz etmeye yetiyor da artıyor bile. Euronews verilerine göre Avrupa'da enflasyonun en yüksek olduğu ülke Türkiye. Ocak 2024 yıllık enflasyonuna göre Avrupa'da Türkiye 64.9 enflasyon oranıyla zirvede, ikinci sırada ise 7.3 oranıyla Romanya geliyor.
Forbes dergisinin IMF'den aldığı dataya dayanarak hazırladığı dünyadaki en yüksek enflasyona sahip ülkeleri gösteren listede Türkiye Venezualla, Zimbabwe, Arjantin ve Sudan'ın arkasından 5. sırada geliyor. Yiyecek içecek enflasyonunda da G20 ülkeleri arasında Arjantin'den sonra ikinci sıradayız. Üstelik bu bugüne özgü bir durum değil, Türkiye'nin makus talihi olmuş durumda.
Demirel'in dediği gibi enflasyon halk düşmanıdır. Hem ülkenin altını oyar hem de ahlakı bozar. Ülkeyi içeriden yeyip bitirir. Böyle yerlerde insanlar kendilerine bir yol bulmaya çalışır. Bulamadıklarında başka bir yol yapmaya çabalarlar. İşte ülkemizdeki bu yol yapım çalışmasının adı ''paçayı yırtmak.''
Ancak önceden belirlenmiş kuralların herkese aynı şekilde uygulanmadığı yerlerde Hobbes'un tarif ettiği gibi insan insanın kurdu olur. A suçunu B kişisi işlediğinde C cezasını alıyor ama A suçunu D kişisi işlediğinde hiç ceza almıyorsa orada adalet yok demektir.
Adaletin olmadığı yerde güven de olmuyor. Oysa gelişmiş demokrasilerde yurttaşların birbirine güveni (trust index) anlamlı bir toplumsal yapıyı inşa etmeye müsade ederken, güvensiz toplumlar kederde, tasada ve kıvançta bir olamaz bir başka deyimle milli birliklerini sağlayamazlar. Nitekim güven endeksinde aşağı sıralarda olduğumuzu biliyoruz. Sevdiklerimiz, yakınlarımız etrafa güvenmememiz gerektiğini salık veriyor. Kimseye güvenmediğimizi matah bir şey gibi anlatıyoruz. Günün sonunda her koyunun kendi bacağından asıldığı paçayı yırtmaya çalışan insanlardan oluşan bir topluluk olup çıkıyoruz. Topluluk diyorum çünkü toplum ve millet olma vasfını böyle yaparak yitiriyoruz. Merak edenler Ziya Gökalp'in cemia, camia ve cemiyet ayrımına bakabilirler.
Severek izlediğim bir yabancı dizi vardı ismi Better Call Saul. Saul dizideki ana karakter mafya ve uyuşturucu tacirlerinin hukuki işlerine bakan bir avukat. Türkiye'nin şu sıralar tartıştığı konuyla tamamen örtüşen bir sahne var bu dizide. Uyuşturucu yapıp satan ve bu sayede kısa zamanda çok zengin olan müşterisinin kara parasını güzellik merkezi satın alarak aklamayı öneren cevval bir avukattan bahsediyoruz. O da paçayı yırtmanın derdinde, tıpkı bizimkiler gibi. Gerçekler mi kurmaca yoksa tam tersi mi insan bazen ayırt edemiyor. Bazen de hayatta gerçekle ve kurmacanın iç içe geçtiğine tanık oluyoruz.