Samsunsonhaber yazarlarından Hilal Genç'in kaleminden ÖZLENEN
İnsan çocukluğunu neden özler? Derdi, tasası dünya telaşı olmadığı için mi? Sorumlulukları, koşturmacası olmadığı için mi? İhanetle; yalanla, aşkla acıyla, tanışmadığı için mi?
Sizce, neden özler insan çocukluğunu ya da çocukluğunda neyi özler?
Hiç sordunuz mu kendinize?
Hadi bugün soralım.
Akşam uyandığımızda üzerimizi örten, yanağımızı seven saçımızı okşayan eli özleriz.
Akşam saati kapıdan elleri dolu gelen, tıraş losyonunun kokusu bütün evi saran, biraz çekindiğimiz çokça saygı duyduğumuz ve sevdiğimiz o yakışıklı adamı özleriz.
Birlikte oturulan sofraları, aynı tabaktan yenen yemekleri ortadan elle bölünen guduğu için kavga edilen mis gibi ekmeği özleriz. Sıcak soba kenarında yapılan sohbetleri, ailece izlenen televizyon saatlerini, televizyon izlerken birlikte yenen meyveyi, içilen çayı özleriz.
Tüm yaşamın en güzel yıllarıdır insanın çocukluğu. Düşünce acıyan dizimizi, boş arazide yuvarladığımız plastik topumuzu, rengarenk cicilelerimizi, bez bebeğimizi özleriz.
Kaybettiğimiz insanları, yitirdiğimiz samimiyeti, yatağımızda huzurla hayaller kurarak uyuduğumuz günleri özleriz.
Bahanesi çoktur insanın çocukluğunu özlemeye. Dalından kopardığımız meyvenin tadını özleriz, büyüdüğümüz sokağın kaldırımlarını, tozlu yollarını özleriz.
Uzun uzun cümleler kurarız benim çocukluğumda diye başlayan. O güne dair ne varsa önümüze koyulsa da yine de yirmisinde, ellisinde, sekseninde en çok çocukluğumuzu özleriz.