Ah Bi Delirsem!

Ah Bi Delirsem!

Yazıları ilgiyle takip edilip okunan köşe yazarımız Derya Cesur, 'Ah Bi Delirsem!' başlıklı yeni yazısını Samsunsonhaber okuyucuları için kaleme aldı.

Ah Bi Delirsem!

Bir şeyi görünür yapan, onun yokluğudur. Bu yüzdendir ki uzun zamandır hayat yolculuğumuza eşlik eden çoğu şey görünmez olur. Her gün bindiğimiz araba, elimizden düşmeyen telefon, musluktan akan su, cihazlarımızı işler kılan elektrik enerjisi, hayatımızı konforlu hale getiren sayısız ayrıntı? İçine doğduğumuz, yaşamlarımızın sıradan alışkanlıkları haline gelmiş ve bir nedenle kullanılamaz olduklarında bizde ciddi yoksunluk hisleri oluşturulabilen nice küçük şeyden bir kaçı.

Daha görünmez şeyler de var. Dünya üzerindeki varlığımızı mümkün kılan, yaşam amacımızın, anlam arayışımızın, bir gün başarmayı umut ettiğimiz, yapmaya niyetlendiğimiz her şeyin ön kabulü olan sağlıklı bir nefesgibi şeyler.

Nefes?Dünyaya merhaba.

Nefes...Göğsümü dolduran yaşam.

Nefes?Yeni bir gün.

Nefes?Heyecan.

Nefes?Yorgunluk.

Nefes...Koku.

Nefes?Korku.

Varlığı ancak ve ancak ritmi bozulduğunda, ansızın sancıdığında hatırlanankalp gibi işler yolundayken hakkında pek de düşünmediğimiz nefes.

Hatırlayıverdim geçen günlerden birinde. Ne yana dönsem bir türlü rahat edemediğim, bir nedenle bir türlü yeterince nefes alamadığımı hissettiğim, durup içime kulak verdiğim bir öğleden sonrasıydı ki nefesimi duydum. Sık sık ve olabildiğince derin soluk alışlar arasında dış hayatın oynatma hızı yavaşladı ve tüm dikkatim içime doluştu.

"Tamam, sorun yok. Otur, başını masaya koy, ne kadar gerekiyorsa al ve ver. Nefes al-ver. Al-ver."

Diliyle söylemekten bıktığı şeyler  çıkıp gidecek kapı bulamadığında dönüp içine istifleniyor insanın. Bağırmadan, söylenmeden, sayıp dökmeden, yeni ve ferah deneyimlere hesapsızca atılmadan genişlemiyor insanın göğsü. Katlayıp üst üste koyduklarımız, gün gelip nefesimizin yerleştiği o geniş odaları daraltıyor. Sonra ansızın gelen bir sızı, bir daralma hissi.Ansızın mı dedim? Yok canım!

Bir sabah, bir öğleden sonra, bir akşam ya da bir gece ansızın gelen hiçbir şey ansızın gelmez insana. Bir zaman önce yola çıkmış ve nihayet o vakit varmıştır durağına. Nefesime kulak verdiğimde o da  aynı şeyi söyledi. "Meseleşimdideğil biliyorsun." dedi. Biliyorum. Mesele, dün başlayıp yarına uzanan nice şey. Mesele, istemeden sürdürülen ilişkilerimiz. Mesele, gidip durmaktan bıraktığımız işyerimiz, yapıp durmaktan baktığımız işlerimiz. Mesele, nabzı hiç değişmeyen, bizi değişmezliğinde döndürüp öğüten rutinlerimiz. Mesele televizyonlardan, sosyal medya araçlarından gözümüze ve kulaklarımıza sokulan çürümüşlük. Mesele, nezaketi katledip onun koltuğuna oturan  küfür, kibir ve hoyratlık.

Mesele onurlu olmak, dürüst olmak, adil olmak gibi insanlığımızı çekilir kılan değerlerin hem kavramsal olarak hem de fiilen zamanın küflü çarkından sağ çıkamamış olması. Mesele gösterişin, had bilmezliğin, cehalet mayalı görgüsüzlüğün sesini duymadığımız, yüzünü görmediğimiz gün kalmamış olması. Mesele iyiliğin ve güzelliğin varlığını korumak için saflığından ödün vermek zorunda kalması. Açgözlülükle büyüyen çıkar hevesliliğinin kanaatkar ve dayanışma ile hayata tutunan insanların üzerine çullanması. Mesele büyük yani. Çok büyük.

Hastanelerimizden randevu sırası alınamıyor. Doktorlarımız her gün yüzlerce sıkıntılı insanı anlamaya, sorunlarına çözüm olmaya çalışıyor fakat yetişemiyor. Koridorlardan bağrışmalar, oflanmalar, isyanlar yükseliyor. Hastayız. Bir sağlıklınefes için gidemeyeceğimiz yer yok. Modern tıp ağrılarımızı kısmen dindirse de bize neden bu kadar ağrıdığımızı söylemiyor. Kök nedene ulaşmadan yapılan her müdahale geçici ya da yetersiz oluyor. Sonra, pıtır pıtır çoğalan yaşam koçlarının instagram postlarını birbirimize gönderiyoruz. Neden ağrıyor başımız? Neden yanıyor midemiz? Bunca panikatak teşhisi neden?

Soru sormayı akıl edemeyene cevapların yararı olacağından emin değilim.  Beterin beterine bakıp şükretmeye o kadar alıştırıldık ki bazılarımıza yaşadığımız buafazinormal görünebiliyor. Normalliğin içinde bunca hastalık neden peki? Hayır! Hiçbir şey normal değil. Çirkinliği büyüten hiçbir şey normal olamaz. Sayıca çoğalaninsanın birlikte yaşamaya dair yapıcı değerlerini yitirmiş oluşu, güçlülüğün haklılığın önünde duruşu, muhabbetin küfre teslim oluşu, geleceğe dair öngörümüzü kaybetmiş oluşumuz ve daha pek çok şey.  İşteyeni normal.

Kendini tekrar edip duran günler, giderek yozlaşan bir dünya deneyimi ile birleştiğinde nefes almak zorlaşıyor. Ağrılar, anksiyete ve depresyon tanıları ardı sıra geliyor. Ben sorumu sordum. Yanıtım önümde duruyor. Onu görüyorum, onun farkındayım; fakat küçük devinimler yetmiyor. Büyük adımlar atmalıyım. Nasıl? Cesaretten fazlasına ihtiyacım var; belki bir tür deliliğe. Ah bi delirsem, kurtulacağım!