Yazıları ilgiyle okunup, takip edilen köşe yazarımız Hilal Genç, 'Haydi Ekran Başına' başlıklı yeni yazısını samsunsonhaber okuyucuları için kaleme aldı.
Haydi Ekran Başına
Köşemin değerli okurları, bu hafta sizlere nasılsınız kuzucuklarım diye seslensem konumuzun ne olacağını eminim hepiniz anlayacaksınız.
Evet, Adile Naşit hepimizin gülüşüyle, sevimli halleriyle pıtır pıtır koşmalarıyla hatırladığı, sevdiği tonton kadın.
Aslında bahsetmek istediğim bir zamanlar televizyon ekranlarından bizlere seslenen örnek olan, spiker, sanatçı oyuncular ve kaliteli yapımlar.
Bugünle kıyasladığımızda aradaki büyük uçurumun hepimiz farkındayız sanırım. Hadi önce o yıllara gidelim.
Televizyon ekranında koltuğunda oturmuş tatlı bir teyze nasılsınız kuzucuklarım, iyi misiniz? diye söze başlayıp o dönemin çocuklarına güzel ahlakı, iyi insan olmayı, toplum kurallarını, kötü alışkanlıkların zararlarını kimseyi incitmeden gülen yüzüyle anlatır, peşine güzel bir masal ekler haydi bakalım uyku saati deyip hepimizi uykuya gönderirdi. Onun masal saatinde tüm çocuklar ekrana kitlenir ve ondan çok şey öğrenirdi.
Sonra, Halit Kıvanç abimiz vardı yine yüzünde kocaman bir gülümsemeyle ve olabildiğince kibar ekranlardan bize seslenirdi. En heyecanlı maçları onun sesinden anlatımından dinlemeyen var mı. Bütün şıklığıyla ekranlardan bize tane tane konuşurdu. Her sözünden tavrından bir şeyler öğrenirdiniz.
Ve Sezen Cumhur Önal. Bizim dönemin çok iyi bildiği çikolata renkli sanatçı sözünün sahibi. Buğulu ses tonuyla sakin sakin konuşur insanın onu dinledikçe dinleyesi gelirdi. Sanatçılara hitabeti, sunumu anons ettiği şarkılara yaptığı yorumlarıyla sesi hala kulaklarımızda değil mi?
Cenk Koray, onu bilmeyen var mı? Aklımıza ilk gelen yıllar sonra bugün hala onun simgesi olan "veee kutunuzu açıyorum :)) "
Esprili tavırları ve hareketleri ile televizyon ekranından telefon aracılığıyla evlerimize girer, bizi ekrana kitlerdi.
Yine pazar günlerimizin nezaketli ve ciddi sunucusu Mustafa Yolaşan. Işıklı, renkli kutularda yürüttüğü seyircilerine üzerinde takım elbisesiyle tencere tava hediye ederdi. Öyle bir ifadesi vardı ki, insan evinde pijamasıyla otururken onu görünce kalkıp kendine çeki düzen veresi gelirdi.
Ve, en sevdiğim İzmir Marşı'yla yanına koşup evet-hayır demeden onun sorularına cevap verdiğimiz Erkan Yolaç. Önce yarışmacıya gazı verir, İnşallah o iki kelimeyi söylemeden gideceksiniz der sonra ağzından girer burnundan çıkar. Evet ya da hayır dedirtir, birden yarışmacı yanında zıplar ne olduğunu anlamadan bu sefer mehter marşıyla yarışmacıyı yerine uğurlardı.
Seni unuttum sanma Barış abi. Bugün adam oldular mı bilmiyorum ama o yıllarda adam olacak çocuk deyip bütün çocuklara adam gibi davranmış, arabanın önünde oturulmayacağını, dişlerin günde üç defa aşağı yukarı yaparak fırçalanması gerektiğini çocuklarla birlikte tüm Türkiye'ye öğretmiştin. Çocukların her konuda fikrini alır, önemser ve onlarla sohbetler ederdin. Çok güzel bir adamdın sen.
Tüm bu güzel insanları anlatırken farkına varıyorum ki, o insanların güzelliği ve kalitesi kadar kaliteli ve bizi ailece ekran başına bağlayan programlarmış hepsi.
O dönemin genç kızlarının hayran olduğu Tarık Tarcan ve çarkıfelek yarışmasını hatırlamayan yoktur. Tabi yıllar içinde sunanlardan mütevellit şekli ve kalitesi değişse de o zamanlar sesli ve sessiz, harfleri öğrendiğimiz :)) bunun yanı sıra kelime türetmeyi de öğreten hem eğlenceli hem öğretici bir programdı.
Ekrandan bir şeyler öğrenmek demişken, 'Bir Kelime Bir İşlem Bülent Özveren'i anmadan olmaz değil mi? O da bize ekranlardan az fırça atmadı. Hele hafta sonu ödevini yapmadıysanız ve jilet'e cilet diyorsanız hiç şansınız yoktu.
Peki ya 'Bir Başka Gece'yi hatırlamayan var mı? Çetin Çeki'nin sunduğu. Hepimize aklı başında da eğlenilebileceğini eğlenmenin dağıtmak olmadığını da o öğretmiş olabilir.
Yahu hep mi erkekmiş o dönem aklı başında programcılar demeyin sakın.
Bir Ayşe Egesoy vardı mesela şiir gibi konuşan buğulu sesiyle ekrandan bize seslenen Türkçesine konuşma üslubuna hayran olduğumuz Gülgün Feyman.
Jülide Ateş ekranlarda zarafet ve şıklıklarıyla bize düzgün Türkçe ve ses tonuyla seslenen.
Hani bize ekranlardan attığı öpücükle aklımızda kalan ama aslında yaptığı sosyal içerikli aile programlarıyla ödüller alan o güzel ve başarılı kadını kimler hatırlıyor? Evet, Ayşenur Yazıcı'dan bahsediyorum.
Özetle tüm bu insanlara baktığımızda hepsi belli bir seviyede, eğitimli, saygılı ve saygıya değer hal ve tavırlarıyla örnek teşkil eden insanlarmış.
Programlar kaliteli ve izlenirmiş. Televizyon bugünküler gibi zaman kaybı değil, ailece birlikte izleyip zaman geçirdiğimiz bir yermiş.
Yani kuzucuklarım :))) şimdi siz bana yeni bir yıla girerken yine eskiye takıldın diyeceksiniz.
Amma velakin geçmişte daha anlamlı, güzel, kaliteli yaşadıysak özlemek suç mu?