Mersin Üniversitesi Enerji Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Gökhan Arslan, TÜİK'in sera gazı envanter raporuna göre, Türkiye'de son 19 yılda sera gazı emisyonunda yüzde 157,7 artış olduğunu söyledi. Arslan, 'Temiz enerjiye yönelmemiz gerekiyor' dedi.
Türkiye'de nüfus ve gelişen teknoloji ile birlikte enerji tüketimi hızla artıyor. Enerji ihtiyacı 20 yıllık süreçte iki katına çıkan ülkede, yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım artsa da halen enerji ihtiyacının büyük bölümü fosil yakıtlardan karşılanıyor. Merkezi Londra'da bulunan iklim ve enerji odaklı bağımsız düşünce kuruluşu Ember'in 'Küresel Elektrik Görünümü 2021' raporu da Türkiye'de rüzgar ve güneş enerjisine yönelimin arttığını ortaya koydu. Rapora göre, enerji üretiminde yenilenebilir enerjinin payı artarken, nerdeyse tamamı ithal edilen doğalgazın payı ise azaldı. Sera gazı emisyonu yüksek kömür ise üretim sektöründeki payını korudu. 2020 yılında rüzgar ve güneş enerjisinden lisanslı ve lisanssız toplam 36,2 Terawatt saat (TWh) elektrik enerjisi üretilirken, bu oran toplam üretimin yüzde 12,3'ünü oluşturdu.
Doğalgazın payı azalıyor, kömür aynı
Mersin Üniversitesi Makine Mühendisliği Fakültesi Bölüm Başkanı ve Enerji Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Gökhan Arslan, Türkiye'nin elektrik enerjisi için kullanılan kurulu gücünün yüzde 49'unun fosil yakıtlı, yüzde 48'inin ise yenilenebilir enerji kaynaklı olduğunu ifade etti.
Nükleer enerji, temiz, sürdürülebilir ve kesintisiz güç kaynağı özellikleriyle artan enerji ihtiyacının karşılanmasında önemli bir alternatif olarak gözüküyor. Doç. Dr. Arslan, ülkenin ilk ve tek nükleer santrali Akkuyu'nun tam kapasite çalışmaya başlaması ve mevcut yenilenebilir enerjideki kurulu güç artışı ile birlikte sera gazı emisyonunun azaltılmasında 2030 hedeflerine yaklaşılabileceğine dikkat çekerek, Ember'ın raporunu şu sözlerle değerlendirdi:
'2020 yılında gerçekleşen kurulu güç artışının yüzde 93'ü yenilenebilir enerji kaynaklı kurulu güç artışıdır. 2015 yılı ile karşılaştırıldığında rüzgar ve güneş enerjisinden elde edilen elektrik enerjisi miktarı yaklaşık 3 katına çıkmıştır. Bu raporda küresel eğilim ile orantılı olarak, rüzgar ve güneş enerjisinin Türkiye'de fosil yakıtların yerini almakta olduğu belirtilmiştir. Ancak payı azalan, kömür değil doğalgazdır. 2020 yılında toplam üretiminde kömürün payı yüzde 35,4 olmuştur ve en yüksek paya sahip enerji kaynağıdır. 2015 yılına kıyasla toplam elektrik enerjisi üretimindeki artış 34,4 TWh olmuştur. Kömür kaynaklı elektrik enerjisindeki artış 31,3 TWh iken, rüzgar, güneş ve hidro enerjilerindeki artış ise 37,9 TWh olmuştur. 28,9 TWh düşen doğalgaz kaynaklı elektrik enerjisi üretimi ve diğer enerji kaynaklarındaki toplam 5,9 TWh'lik düşüş ise hem kömür yakıtından hem de yenilenebilir enerjiden karşılanmıştır. Bu yüzden doğrudan Türkiye'de fosil yakıtların yerini yenilenebilir enerjinin aldığını belirtmek uygun olmayacaktır.'
'Temiz enerjiye yönelmemiz gerekiyor'
Artan nüfus ve gelişen teknolojinin enerji tüketiminde ciddi artışlara yol açtığını kaydeden Arslan, 'Gerek enerji temininde gerekse tüketiminde iklim, ekosistem ve insan sağlığı açısından olumsuz etkiler oluşmaktadır. Özellikle fosil yakıt tüketimine verilen ağırlık en büyük ekolojik krizlerden biri olan küresel ısınma ve iklim değişikliğine yol açmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından hazırlanan sera gazı envanter raporuna göre 1990 ile 2019 yılları arasındaki toplam sera gazı emisyonunda 2019 yılında yüzde 157,7 oranında artış meydana gelmiştir ve 422,1 Mton eşdeğer CO2 salınımı gerçekleşmiştir. Sektörler bazında incelendiğinde ise 2019 yılı için toplam salınımın yüzde 86,3'ü enerji sektörü kaynaklıdır' diye konuştu.
Arslan, küresel ısınma açısından değerlendirildiğinde temiz enerjiye yönelmenin zorunluluğa dönüşmüş durumda olduğuna da dikkat çekti. Nükleer, hidro, rüzgar, güneş, biyokütle ve jeotermal enerjilerin bu temiz enerji kaynakları arasında yer aldığının altını çizen Arslan, nükleerin hidro ve rüzgarla birlikte dünyanın en az emisyon yoğunluğuna sahip kaynakları olduğunu vurguladı.
Doç. Dr. Arslan'a göre, sera gazı emisyonlarının azaltılmasına katkı sağlayacak şekilde halihazırda yenilenebilir enerji kaynaklarının kurulu gücünde ciddi bir artış söz konusu. Ancak nükleer enerji de Türkiye için vazgeçilmez enerji kaynaklarından biri. Nükleer güç santrallerinin tam kapasite veya tam kapasiteye yakın seviyede çalışacak şekilde tasarlandığını ve 7 gün 24 saat kesintisiz sabit oranda güç üretip şebeke stabilitesi için sabit voltaj desteği sağladığını ifade eden Arslan, şu ifadeleri kullandı:
'Nükleer santraller kömür yakıtlı santrallere en iyi alternatif olarak gösterilirler. Ayrıca üretilen güce oranla düşük ve istikrarlı maliyete sahiptirler. Yakıt maliyetleri açısından değerlendirildiğinde de enerjide dışa bağımlılığı azaltmada bir alternatif olarak da ön plana çıkmaktadır.'
'Akkuyu, sera gazı emisyonlarını azaltacak'
Arslan, Akkuyu NGS'nin, tam kapasite çalışmaya başladığında benzer şekilde sera gazı emisyonlarının azaltılması yönünde katkı sunacağını vurgulayarak, şöyle devam etti: 'Ülkemiz açısından önem arz eden 'enerji çeşitliliği' kapsamında fosil yakıtlara alternatif oluşturacak bir kaynak da sağlanmış olacaktır. 2015 yılına kıyasla 2020 yılında toplam elektrik enerjisi üretimindeki artış 34,4 TWh olmuştur. Akkuyu Nükleer Güç Santrali ise tam kapasite çalışması durumunda yılda yaklaşık 35 TWh (milyar kWh- kilovat saat) elektrik üretecektir. Bu da 2015- 2020 yılları arasındaki üretim hacminin artışına karşılık gelmektedir. Aynı zamanda 2020 yılının toplam üretiminin yüzde 12'si demektir. Akkuyu NGS'nin tam kapasite çalışmaya başlaması durumunda ve mevcut yenilenebilir enerjideki kurulu güç artışı dikkate alındığında sera gazı emisyonunun azaltılmasında 2030 hedeflerine yaklaşılması söz konusudur.'