Tufan Akçagöz'ün kaleminden FLOYD, ALİ İSMAİL VE DİĞERLERİ
George Floyd'un boynuna bir polisin diziyle bastırması sonucu ölümü üzerinden günler geçti.
Son sözleri, 'Nefes alamıyorum' olan siyahi adamın ölümü üzerine Amerika'da başlayan olaylar, sokak eylemleri şeklinde devam ediyor.
Olaylar o kadar ileri gitti ki, Trump eline incil bile aldı. Anlayın artık işin vahametini..
Polis hakkında yüz yıla yakın hapis cezası isteniyor.
Yaşanan olay bu kadar gözümüze sokulmuş olmasa ve Floyd'un ölümünü neredeyse birebir izlemiş olmasak polis şiddeti bu kadar gündem olur muydu, Amerika ve dünya kamuoyu bu konu üzerine bu kadar gider miydi bilemiyorum.
Çünkü insanlık olarak biz çoktandır, bananeci bir ruh hali içindeyiz.
Bizim başımıza gelmediyse, umurumuzda bile olmuyor.
Yıllar önce okuduğum bir kitaptı 'Önce vatandaş, sonra polis'
Yazarı, Manfred Such..
Bir polis gözüyle, bu mesleği enine boyuna tartışan kitap, totaliter ve liberal yönetimler arasında polisi ve vatandaşı, kimi zaman yan yana getirerek, kimi zaman da ayrı ayrı tutarak irdeliyor.
Cesaret isteyen satırları kaleme alan ve eski bir polis müdürü olan Manfred Such, her ne kadar bir Almanya hikayesi anlatıyor gibi görünse de, yaptığı çözümlemeler dikkate alındığında, kavramsal bir değerlendirme yapıyor aslında.
Polis, asayişin temini için adeta bel kemiğidir ve toplumsal düzeni sağlamak isteyen yönetimlerin, güvenlik kurallarına önem vermesi ve bu doğrultuda polisin faaliyet alanını genişletmesi bundandır.
Esasen bunda garipsenecek bir durum söz konusu değil.
Çünkü hepimiz biliyoruz ki, 'Herkesin polisi kendi vicdanıdır' sözü, içinde bulunduğumuz devir için pek de uygun düşmüyor.
O halde?
Polis mutlaka olmalı ama toplumsal güvenliği sağlamakla görevli polislerin bağlı olacağı kurallar sıkı sıkıya insan hak ve özgürlükleri ile sınırlandırılmalı.
İnsan hak ve özgürlüklerine dokunarak asayişi sağlama gayreti, toplumsal düzenin sağlanmasına herhangi bir katkı vermeyeceği gibi, aksine anarşiyi tetikleyecektir.
Bizde ise emniyet teşkilatının başına özellikle son yıllarda gelmeyen kalmadı.
FETÖ'ye yönelik operasyonlar çerçevesinde 15 Temmuz 2016'dan bu yana Emniyet teşkilâtı içinde 511 bin kişinin gözaltına alındığını, tutuklu sayısının ise 30 bin 821 olduğunu biliyoruz.
Ayrıca, 38 bin 578 personel de ihraç edildi..
Bu sayı, azımsanacak oranda değildir.
Ortaya çıkan bu boşluk sonucu, sırf eksiği apar topar kapatmak adına yapılan polis alımları, verilen eğitimin kalitesini de mutlaka düşürecektir.
Devlet, kamu adına görev yapacak adamları tayin ederken mutlaka liyakata, yeterliliğe bakmak, bu noktada ince eleyip sık dokumak zorundadır.
FETÖ'den sonra şimdi başka tarikat ve cemaatlerin bürokraside hakim olduğu şayiası, bu dönemin üzerinde kara bir iz olarak durmaya devam ediyor.
Bu eleştiriler, hükümetin umurunda bile değil.
Ancak, askeriyenin kozmik odasına polis kumpasıyla girilirken de aynı hükümet tarafından idare ediliyorduk.
Öne vatandaşı koyan modern dünya devletinin uymak zorunda olduğu başat kriter, insan hak ve özgürlükleridir.
Devlet güçlüdür, vatandaş zayıf.
Korunması gereken vatandaştır; devletinse elinde kendini koruyacak silahı zaten mevcuttur.
Eline pankart alan herkes anarşist ya da bozguncu değildir.
Demokrasiyi, sandıktan ibaret saymak, demokrasi kültürüne vurulabilecek en büyük tırpandır.
Fikir ve vicdan hürriyeti, eleştiri hürriyeti ve fikrini yayma hürriyeti, demokratik kurallar dairesinde bir hak olarak görülmeli ve korunmalıdır.
Aslolan vatandaştır.
Vatandaşa düşman nazarıyla bakmak, çağdışı bir bakış açısının tezahürüdür.
'Ne işi varmış dışarda' yaklaşımı, polis baskısını haklı göstermeye yetmez.
Bunların bütünü, demokrasiyi geriletir ve zayıflatır.
Amerika bu anlamda hiç bir zaman olumlu bir örnek olmamıştır ve bundan sonra da olacak gibi değil..
Bu gün, küçük Amerikancı kimi türk politikacıların sözü edebiyata büründürerek, 'Bakın dünyanın her yerinde bu tip olaylar yaşanıyor' algısı yaratmaya çalışmaları, içlerindeki faşist genin dışa vurumudur.
Floyd olayı hiç yaşanmasaydı, biz olan bitenin farkında olmayacak mıydık mesela?
Ali İsmail'i öldürenler arasında bir polisin olduğunu unutacak mıyız?
Berkin Elvan'ı kim öldürdü?
14 yaşında, ekmek almaya giderken kafasından vurulan ve sayısız ameliyat geçirmesine rağmen hayata tutunmayı bir türlü başaramayan Berkin'e söylemediklerini bırakmadılar..
Terörist dediler, anarşist dediler..
'On dört yaşında olmasına bakmayın, ölen bir devlet düşmanıdır' demeye getirdiler.
Ne acı!
Hem ailesi, hem de tüm duyarlı insanlar için ne ıztırap verici!
Floyd'un son sözü olan 'Nefes alamıyorum!' ile Ali İsmail Korkmaz'ın, 'Vurmayın, ölüyorum!' sözleri arasındaki ürkütücü benzerliği görüyorsanız insansınız demektir.
YanıtlaYönlendir |