Tufan Akçagöz'ün kaleminden 'Ah şu gençler'
'Şeytan ateşten yaratıldıysa, niye kendisini taşlıyoruz ki, su sıkmak daha mantıklı değil mi?' diye sordu küçük çocuk.
Annesi susturdu onu ve çocuk bir daha böyle sorular sormadı.
Kimse bugüne kadar hayatı, çocukların sorguladığı gibi sorgulayamadı.
Bugün biz, köreltilmiş insan beyinleri ve körelmeyi kökten reddeden insanlar olarak aynı sahnedeyiz. Çatışıp duruyoruz. Çocuklar ve gençler, bu sahnenin en güzel ve dinamik süsü.
'Sümer tabletlerinde 'Bu gençlik nereye gidiyor' yazısını gördüğümden beri, gençleri sorgulamıyorum' diyor ünlüSümerolog Muazzez İlmiye Çığ. Ne garip!
Demek ki gençlerin nereye gittiği, ne yapmak istediği, ta Sümerlerden beri birilerine dert olmuş.
Buna, eski yeni çatışması da denilebilir.
Önce özgür bir insan olarak, ya da kendini öyle sanarak dünyayı sorguluyorsun enine boyuna. Sonra büyüyorsun ve seni sorgulayanların emrine giriyorsun.
Bu ne kaçılmaz bir yol!
Bırakın gençler nereye giderse gitsin. Çıkmaz bir sokakta sırtlanlar gözlüyor olabilir yolunu. Olsun!
Bundan size ne?
Genç adam, üstesinden mutlaka gelir her türlü zorluğun.
Eski ile yeninin kavgası bu kadar kadim bir tarihe dayanıyorsa eğer, doğa üstü güçlerden aldığı yetki ile insanları yönetmeye kalkma işi de muhakkak o kadar eskidir.
Arkasına metafizik güçleri aldığını iddia ederek hüküm sürmek, eski bir tiran alışkanlığıdır.
Her tiran, mutlaka bir perde arkası gücün varlığını topluma hissettirir ve bilir ki, korkutmadan hükmedilmez. Diz çöktürme işi için bu en kolay yoldur ve dinler, bunun için biçilmiş kaftandır. O nedenledir ki, kiminin elinde bir haç, kiminin kafasında kipa, kiminin yakasında ise hilâl görürsünüz.
Hitler'in,gamalı haçının anlamı işte tam da bu noktada gizlidir.
Gelişmiş toplumlar, yetkiyi monarktan aldıktan sonra asla böyle yöneticilere fırsat vermiyor. Ancak geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde siyaset değirmeni hala bu argümanlarla dönüyor. Geri kalmış ülkenin yöneticisinin, kutsal kitaplardan alıntılar yaparak konuşması hep bundandır. Halbuki dogmatik hiç bir fikir, bilimin gerçeği karşısında yer tutamaz, tutmamalı ama tutuyorsa; bu, o toplumun dokularının sosyopolitik olarak incelenmesini gerektirir. Ortaya çıkacak olan sonuç, o toplumun içine düştüğü karanlık kuyunun apaçık fotoğrafıdır.
Çocuklar, eşit yaşanacak bir dünyanın gizli kahramanlarıdır. Onların önüne konulacak her engel, gelişmenin ve ilerlemenin yok edilmesi anlamına gelir. Bilim gelişecekse, sanat yükselecekse, bu; özgür bireylerin işidir. Bireyi özgür bırakmak da, akıllı milletlerin işi.. O nedenle, akıllı toplumun mayası çocuklardır.
Uzun süre yürümezseniz, sonrasında yürümek zor gelebilir.
Uzun süre beyninizi kullanmazsanız, düşünme işleviniz ortadan kalkabilir. Beyin, dışardan gelen talimatlarla hareket etmeye alışır. Bunların bir kısmı saplantı, bir kısmı ise değer yargılarıdır. Beyni çürüten ve neredeyse zihnin işlevini ortadan kaldıran işte bunlardır. Saplantılar, hayatımıza geleneklerle gelir yerleşir.
Çevremizde, kendi beynini kullanmak yerine başkasının aklıyla yaşayan milyonlarca insan var. Yaşamak mı? İşte öyle..
Biz bugün çocuklarımızı iyi eğitemiyoruz. Bunu aklı olan görüyor. Onların beyinlerini daha küçükken zehirliyoruz. Sonra onlardan insanlık için büyük işler yapmalarını bekliyoruz. Yapamıyorlar tabi.. Ayıp, günah, yasak kıskacında kalmış bir beyin, topluma yararlı olamıyor maalesef.
Böyle toplumlarda her şey, bir yere kadar..
Bilim de, sanat da..
İnsanın bağlı olduğu her şey, önce ayaklarını, sonra dilini zapturapt altına alıyor. Etnik kimlik, inanç kimliği ve hatta siyasi parti üyeliği bile..
Bunların üzerimizde oluşturduğu baskıdan bütünüyle kurtulmamız mümkün olmasa da, en azından bireysel rönesansımızı yaşamamız mümkün. Çoğunun yapmaya çalıştığı gibi. Yani, bireysel kurtuluşumuzu sağlayabiliriz, buna kurtuluş denirse. Ne kadar çok insan, bireysel aydınlanmasını sağlarsa, toplumun gelişmesine o derece katkı sağlayabilir. Bunun en büyük riski, toplum katmanları arasında uçurumlar oluşmasıdır ki, bu oluşan farklılığın en büyük sonucu, arabesk bir kültürün ortaya çıkmasıdır. Bu kültürse, toplumun ciğerlerini yakan kavuran bir ateştir.
Bunu da başka bir yazıda ele alalım olur mu?