Haftanın Kitabı Türklerin Altın Çağı / İlber Ortaylı

Haftanın Kitabı Türklerin Altın Çağı / İlber Ortaylı

Haftanın kitabında bu hafta sizlere İlber Ortaylı'nın Türklerin Altın Çağı adlı kitabını paylaşacağız.

Türklerin Altın Çağı, bir İlber Ortaylı kitabı. Yayın dünyasına tarih kitapları eşliğinde şahane eserler kazandıranan Kronik Kitap imzalı eser, tam bir Ortaylı kitabı.

Eser, İlber Hoca ile yapılmış olan nehir söyleşilerden oluşuyor. Bu nedenle akademik yazıların resmi dilinden ve bitmek bilmez dipnotlarından hoşlanmayan okurlar için hayli ideal. Nitekim bir sohbet havası var ve o kesif bilgi bombardımanına rağmen iyi bir planlamaya da sahip olmasının etkisiyle kolay okunan bir kitap.

Evet, kitabı okurken tam anlamıyla bir tarihi malumat bombardımanına tabi tutuluyorsunuz. İnsan ‘yeni bir şeyler öğrendim’ hissi kadar, hatta ondan da çok ‘meğer hiçbir şey bilmiyormuşum’ düşüncesine kapılıyor. Hakikaten İlber Ortaylı, Türk tarih bilimi için ve biz tarih okurları için çok büyük bir şans. Sadece deruni bilgisi ile değil, dünya görüşü ve tarihi yorumlamasıyla da öyle. Özellikle bu kitapta da sık sık karşımıza çıkan mukayeseli anlatımıyla geçmişe farklı pencerelerden bakmamıza kapı açıyor.

Peki, Türklerin Altın Çağı tam olarak neleri anlatıyor? Kitap on bir bölümden müteşekkil. İlk bölümde İlber Hoca’nın tarih ilmine bakışı ve tarih ile ilgili genel görüşleri yer alıyor. Sonrasında ise Türk tarihini kabataslak olarak ele alıyor. Kadim Türk tarihinden Osmanlı dönemine kadarki süreçte Türklerin tarih anlayışı ile tarihin Türklere bakışını işliyor. Burada ‘biz Türkler tarih yapan ama tarih yazmayan bir milletiz’ tespiti hayli önemliydi.

Aslında kitapta altı çizilecek o kadar çok cümle var ki. Yine de birini paylaşayım; Okullardaki tarih kitapları önemli; çünkü milletin fertlerinin büyük kısmı okuldan sonra tarih okumaz.

Diğer bölümlerden birinde Emir Timur ve onun kurduğu devlet anlatılıyor. Türk hanedanlarının ya Oğuz Kağan ya da Cengiz Han’a kendilerini bağlama geleneklerini hem Timur’da hem de Kırım Hanlarında görüyoruz. Nitekim sonrasında Altın Orda ve Kırım Hanlığı dönemleri işleniyor. Açıkçası özel bir ilgim ve muhabbetim olan Kırım Türkleriyle ilgili epeyce şey öğrenmiş oldum. Kaldı ki hoca da aslen bir Kırım Türk’üdür.

Ardından Anadolu Türkleri safhası ve Osmanlı’ya geçiş var. Osmanlı’nın nasıl bir Balkan/Avrupa devleti olduğunu ve hatta Roma’nın devamı olduğunu görebiliyoruz. Hoca’nın bu konudaki tezi şu; ‘Osmanlı İmparatorluğu tarihteki üçüncü ve 'Müslüman Roma'dır' ve aynı zamanda kendine özgü bir yapısı da vardır.’

Söyleşilerin devamında Ankara Savaşı sonrasındaki süreçten Kanuni dönemi sonlarına kadar uzanan dönem işleniyor. Fatih Sultan Mehmed ve Yavuz Sultan Selim hassaten üzerinde durulmuş isimler. Fatih’le ilgili çok ilgi çekici tespitler var.
Kitapta, İstanbul’un fethinde gemiler gerçekten karadan yürütüldü mü?; Cem Sultan’ın hikayesi neydi?; Latin işgalinin İstanbul’a etkileri ne oldu?; Cumhuriyetimiz Osmanlı’nın devamı mı?; padişah annelerinin Türk olmamasının bir mahsuru olmuş mudur?; Anadolu nasıl Türkleşti?; Osmanlı’nın kuruluş tarihi kaçtır?; Safevi ve Memlukler de cesur ve yetenekli Türk ordularıyken Osmanlı nasıl galip gelebildi?; Osmanlı sultanları halife unvanını ne zaman kullandılar?; Kırım Hanlığının statüsü neydi?; Kırım Tatarları Moğol mu yoksa Türk mü?; Osmanlı Devleti Türkçü değil miydi? Gibi bir sürü soruya doyurucu cevaplar veriyor.

Çakma tarihçilerin ideoloji kokan cehaletlerini dinlemek yerine hakikatleri tarih bilimi namusu kokan bu gibi kitaplardan öğrenmek lazım. Bu manada 'Türklerin Altın Çağı' tam aradığımız eser.