Temposu ve oyun kimyası geride kalan 4 haftada oynadığımız maçlara pek de benzemeyen bir maç oldu Afyon maçı. Özellikle ilk 30 dakikası son derece tempolu ve mücadele anlamında aksiyonu yüksek bir maç oldu.
Maçın özellikle bu bölümleri bundan önceki haftalarda gözlemlenen oyun yapısına göre farklı bir yerde duruyordu.
Rakiplerimiz ağırlıklı olarak oyunun boyunu kısaltmış, topu bize bırakarak kendi birinci ve ikinci bölgelerinde kompak durmaya çalışmıştı. Bunun devamında kazanılan toplarda hızlı oyuncuların bireysel hız ve kalitelerine dayalı bir kontra düzeni ana hucum aksiyon planı idi. Baskıyı başlattıkları bölge ve geçiş oyunlarındaki tercih farklılıklarını saymazsak tamamen bu ana plan üzerinden karşımızda yer alan rakipler ile karşılaşmıştık daha önce. Bu noktada ufak bir istisna içeren yegane örnek BAK maçı'dır. Burada da rakip yine topu bize bırakmasına rağmen ön alan baskısına gelmiş, hücum olgunluğu oluşturamadan uzun vurmamızı talep etmişti. Bunu beceremediği her noktada yine kendini birinci ve ikinci bölgesine çekilmiş ve oyun boylarını kısaltmıştı. Kazandıkları topları da bizim savunmanın üzerinde oynamaya çalışan öndeki oyuncularına uzun vurarak geçiş oyunlarını kurgulamışlardı. Yine istisnai bir durum olarak bu maçta öne geçtikten sonra oyun kontrolünü elimizde tutamamış, topu rakibe bırakmış ve onların bizim sahamızda set oyunu kurmalarına müsaade etmiştik. Akabinde gelen golle de beraberliğe razı gelmiştik.
Afyon maçında döner isek; bu maçta rakip kendi oyun boyunu çok kısaltmamış, topu kendi kontrollerinde tutmak istemiş ve özellikle açık oyuncularını da savunma aksiyonlarından önce hücum aksiyonlarında kullanmak üzerine kurgulamıştı. Rakibin maçın bu tempolu bölümünde planladıkları golü bulamaması, bizim de bu bölümde onların mücadele gücüne en az onlar kadar koşarak karşılık vermemiz ve akabinde fiziksel kalite olarak da daha diri kalmamız, onların oyundan düşmesine ve bizim oyun kontrolünü almamıza sebep oldu.
Afyon takımı bu bölümde ana hücum aksiyonu olarak bizim ön alan baskımızı pas oyunu ile kırmak, bizim birinci baskı çizgimizi geçtikten sonra kendi ikinci bölge merkezlerini istasyon yaparak çok hızlı biçimde üçüncü bölgeye geçmek ve bizi savunmada sayıca az yakalamak istediler. Bunu orta sahadaki merkezleri üzerinden sağ açık ve sol açıklarını kullanarak yapmak istediler. Fakat savunmada gerek Erkam, gerekse Yalçın sezgisel yetenekleri ve süpürücülük özellikleri ile rakibin planının önüne set çektiler. Bu noktada Gökhan Meral de kendi bölgesini oldukça iyi savundu. Ona da değinmek gerekir.
Rakibin çok efor sarfettiği ilk periyot sonrası oyundan düştüklerini hissettik ve bu kez de biz tempoyu yükseltmek istedik. Bu noktada rakip, yatarak, kalkarak, hakemle oynayarak temponun yükselmesine engel olmaya çalıştı.
İkinci yarı da oyun çok dengeli devam etti ama dengenin değiştiği her an ibre bizim tarafımıza dönüyordu. Dünkü maçtan bir takım galip çıkacaksa idi bu takım bizim takım olurdu. Öyle de oldu. Bahattin'in rakibin hatasına bağlı golü gelmese idi dahi ben bir şekilde bir gol sıkıştıracağımızı hissediyordum. Takımın mücadele gücü ve kazanma arzusu rakibin bir tık önüne geçmişti çünkü.
Manisa maçı öncesi çok önemli bir galibiyet aldık. Manisa maçının kimyası bugün oynadığımız maçtan farklı olur elbette ama takım içerisindeki birliktelik ve coşku şampiyonluk adına umut veriyor. Oyun kalitesi takımın temposu artıkça, haftalar ilerledikçe daha tatmin edici seviyelere gelir ama Manisa maçında en azından kaybetmemek, sinerjinin devamı anlamında son derece önemli.