Yazıları ilgiyle okunup takip edilen köşe yazarımız Önceki Dönem Samsun Baro Başkanı Av. Kerami Gürbüz, 'Tanıdığım Muhsin Başkan' başlıklı yeni yazısını Samsun Son Haber okuyucuları için kaleme aldı.
"TANIDIĞIM MUHSİN BAŞKAN"
Muhsin başkan!..
Bugün ölümünün üzerinden 16 yıl geçmiş..
Daha dün gibi!..
Dün gibi; Çünkü acısı hep taze...
Dün gibi; Çünkü halen ölümüne sebebiyet veren helikopter kazasının üzerindeki sır perdesi kalkmış değil!
Dün gibi; Çünkü kazaya ilişkin ana soruşturma tamamlanıp 'ana dava' halen açılmış değil!
Dün gibi; Çünkü her geçen gün bu ülkede her olan olaydan sonra her yeni gelişmeden sonra onu tanıyan vicdan sahibi hemen herkes O'nu daha bir özlemle daha bir hasretle arıyor ve anıyorlar!
"Bir insan hem karizmanın hem de tevazunun zirvesinde olabilir mi?" sorusunun vücut bulmuş hali idi Muhsin başkan.
Alabildiğine kararlı, dirâyetli, yerine göre gözü kara ancak tüm bu duruşunun, tavrının, ciddiyetinin yanında aynı zamanda alabildiğine nazik, zarif, eleştiriye fazlasıyla açık biriydi Muhsin başkan...
Ülkücü ve milliyetçiydi. Diğer yandan Kur'an-ı Kerim'in buyruklarından, Hz Peygamberin uygulamalarından, Hoca Ahmet Yesevi'nin ve o ekolden gelen Türkmen hocalarının / bilgelerinin yorumlarıyla yoğrulmuş bir anlayışa sahip samimi bir mümin, dini yükümlülüklerini asla aksatmadan yerine getiren bir müslümandı. Bu anlamda gençliğe rol model olarak idealize ettiğimiz "Alp-Eren" figürünün ete kemiğe bürünmüş hali idi.
Siyasetini her zaman millet odaklı ve milletinin değerlerini ayakta tutmak için yaptı. Milliyetçiliği asla devlet odaklı olmadı. Bu yüzden onun milliyetçiliği ceberrut bir milliyetçilik değil bilakis derleyen toparlayan birleştiren buluşturan özellikle de farklılıkları zenginlik kabul eden bir milliyetçilik anlayışıydı. Gücünü bu anlayıştan alan tavrı ve duruşu olmasaydı 28 Şubat darbesinin sonuçları millet açısından çok daha ağır olabilirdi.
-Bundan sonra gelen biri olur mu bilemem ama- Türk siyasetinde özellikle de sağ cenahta gelmiş geçmiş en Demokrat siyasetçi ve lider Muhsin başkan'dır.
Muhsin başkan, Sivas'ın Şarkışla ilçesinin Elmalı köyünde çiftçi Halit amcanın oğlu olarak dünyaya gelmiş. Çocukluğu ve erken gençliği bu köyde geçmiş. Halit amca, evlerinin önünden her kim geçerse geçsin -hele de köylerinden olmayan biri ise- mutlaka bir ikramda bulunurmuş. Hiçbir şey bulamasa hemen evin yanındaki bahçeden bir bağ marul koparır, yıkar ve misafirine ikram edermiş.
Halit amcanın en sık gelen misafirlerinden biri -Allah rahmet eylesin- Aşık Veysel (Şatıroğlu) imiş. Aşık Veysel komşu köyden ve Alevi olmasına rağmen Halit amcanın başının tacı imiş, Aşık Veysel'in diğer tüm köylüleri gibi. (Nitekim yıllar sonra Muhsin başkanın BBP Genel Başkanlığı döneminde Aşık Veysel'in oğlu Ahmet Şatıroğlu da uzun yıllar BBP'de MKYK üyesi olarak görev yapacaktır. <Ülkede bugün bile yapay alevilik sünnilik çatışması çıkarmak derdinde olanlara ve bundan medet umanlara duyurulur.>)
Muhsin başkan, son nefesini verinceye kadar kökleriyle bağını hiç koparmamış "hormonsuz bir Anadolu çocuğu" idi. Onun tabiriyle toprağı çiçekçi dükkanlarındaki süs bitkilerinin saksılarında görüp halkçılık yapanlardan, boğaz kıyılarındaki yalılarında oturup anadolucu kesilenlerden biri hiç değildi. Anadolu'nun herhangi bir köyündeki / mezrasındaki herhangi bir vatandaş kadar saf, samimi ve sıradan biri idi. Diğer yandan da memleketin meseleleri, insanımızın sorunları söz konusu olunca da en değme devlet adamlarından daha bilgili, daha öngörülü ve daha dirayetli idi. Bir diğer taraftan da akademisyenlerle, bilim insanlarıyla, din adamlarıyla, konularının uzmanı sair meslek mensupları ile oturur felsefe, tasavvuf, tarih, hukuk, dış politika, Türk coğrafyası, Müslüman toplumlar üzerine saatlerce toplantılar, sohbetler yapar, akademisyen dostlarını Türkiye'nin meseleleri ile ilgili araştırmalar yapıp makaleler, kitaplar yazmaları için teşvik ederdi.
Gençlerle sık sık bir araya gelir, kendisi de 1970'lerin gençlik liderlerinden biri olduğu için onlarla hatıralarını, tecrübelerini paylaşır, özellikle gençliğin enerjisinin, heyecanının ve ideallerinin suistimal edilmeye çok müsait olduğunu bu yüzden gençliğin fert fert kendilerini hem fiziken hem ruhen hem de akademik olarak yetiştirmeleri gerektiğini tüm bu yetişme / eğitim süreçlerinin de doğru kurumlarda doğru kişiler eliyle yapılması gerektiğini söyler, öğrenci gençlere de ilk hedeflerinin okullarını bitirip ailelerinin üzerindeki yükü hafifletmek olduğunu sıklıkla hatırlatırdı.
Partisinin genel merkez ve taşra yöneticilerine en çok vurguladığı ve talep ettiği isteği belki de şuydu:"Her söylediğimiz doğru olsun ama her doğruyu da her yerde söylemeyelim!" Kürsü konuşmalarında birini birilerini eleştiri konusu yapıp da dinleyiciler de buna o şahısları yuhlamak ya da ıslıklamak suretiyle tepki verirler ise Muhsin başkan buna asla müsaade etmezdi :"Hak olan doğru hedeflere ancak hak olan doğru yöntemlerle erişilebilir. Bizim siyaset anlayışımızda kimseyi rencide etmek, yuhlamak, ıslıklamak söz konusu olamaz. Hiçbirimiz kendimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi lütfen başkalarına da yapmayalım" derdi.
Muhsin başkanın konumunda olup da dünyalık menfaatleri elinin tersiyle itebilen siyasetçi sayısı belki de bir elin parmakları kadar ya vardır ya yoktur. Siyaseti asla kişisel ikbal için hırsla yapmadığı gibi siyasetinin odağında her zaman halk vardı. Bu yüzden adeta garip guraba, fakir fukara babasıydı. Çok yakın dostları, Muhsin başkanın, partiye ya da TBMM'deki odasına ziyarete gelen ihtiyaç sahiplerine yardımcı olabilmek için çoğu zaman maddi bakımdan ay sonunu getiremediğini ifade etmişlerdir.
Kendisini hasretle aradığımız bu günlerde Muhsin başkanıma bir kez daha Rabbimden rahmet diliyorum. Ruhu şâd, mekânı cennet olsun...