Hilal Genç'in kaleminden Aşkın halleri
AŞKIN HALLERİ
Gözüme gözükmesin diye bir kutu içinde kaldırdığım ajandamı, atılacaklar kolisinde farkedince, görmesem de varlığının benim için ne kıymetli olduğunu düşündüm.
Sonra usulca elime aldım, kadife dokusu parmaklarıma değince içim bir hoş oldu. Aslında içimi hoş eden defterin dışı değil, içindekilerdi. Rastgele bir sayfa açtım gözüm kapalı, derin bir nefes çekerek.
Kurumuş sarı bir kasımpatı çıktı karşıma. Bugün gibi hatırladığım.
Zaten insan aşık olunca, çok sevince yani, hiçbir şeyi unutmuyordu.
"Muş" gibi yapıyordu ama, bir şarkıda hatırlıyordu, bir renkte, yada onun çok sevdiği kasımpatıları her gördüğünde. Yada ne bileyim ortak arkadaşlara rastladığında, sanki onu soracaklarmış gibi yüreğin kanat çırptığında.
Birine Aşık olmak silinmez bir hafıza gibiydi ve her şey sanki onu yansıtıyordu.
Başka gözlerdeki bir ela, yolda yürürken kızıl saçları savrulan bir kadın, masum bir tebessümle beliren bir çift gamze sanki onu unutma diyorlardı.
Aşk gelip geçiyor fakat izleri, hatıraları kalıyordu.
Biri kolonya döküyordu mesela ellerine, ellerini burnuna götürürken aklına geliyordu. Hiç de sevmezdi limon kolonyasını diye aklından geçirirken ; kolonya burnunu yakıyordu ve burnunla beraber yüreğin de sızlıyordu.
Aşk insanın çocukluğu gibi; yaşarken gelip geçiyor ama geçmişinde derin izler bırakıyordu. Ve sürekli bir bahaneyle ona sığınma ihtiyacı duyuyordu insan.
Mesela hep güzel anları hatırlıyordu, içini dolduran o coşkuyu o heyecanı. Üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin hatırladığın o an ,! O ana yeniden gidiyordun.
Aşk İnsanın gurbetteki evi gibiydi Ondan ne kadar uzağa gidersen git yüreğinde hep ona sığınıyordun. Bazen dalgalı, bazen sakin bir liman gibi.
Aşkın halleri vardı tavan yaptığı, dip yaptığı. Kimi zaman uçtuğun, kimi zaman yere çakıldığın, enginlerde yüzdüğün yada boğulduğun ama hangi halde olursa olsun ona tutunduğun.
Ve bu akşam aşk sadece bir kutu içindeki ajanda.
Ajandanın içindekilerle birlikte dökülen, benim içimdekiler.
Kapağını kapattığımda orda duran aşk, yıllar sonra yeniden karşımda.
Ben kilometrecelerce yol gitmiştim, ben mevsimler yıllar tüketmiştim ama o bıraktığım yerde eski bir ajanda içinde bir kasımpatı olup yine karşıma çıkmıştı.
Aşk işte bu, böyle garip halleri ve huyları vardı. Sen o hiç olmamış gibi yaşarken kurumuş bir kasımpatıyla seni darmadağın ederdi.