'Sigortalı Sohbetler'de enerji ve sigorta konuları konuşuldu

'Sigortalı Sohbetler'de enerji ve sigorta konuları konuşuldu

Sürdürülebilir dünya için alternatif enerji üretimi önemli bir yer tutuyor. Fosil yakıt karşıtı şirketlere her gün bir yenisi eklenirken yeşil ve çevre dostu şirketler alternatif enerji arayışına giriyor. Şirketlerin bu alanda aldığı küresel aksiyonlar, sigorta korumasını da beraberinde getirirken sigorta şirketleri de bu alanda sunduğu çözümleri


Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de son yıllarda yeşil enerji ve yenilenebilir enerji kavramları sıklıkla kullanılıyor. Bu alanda çalışmalar yapan üreticiler, teknolojinin de devreye girmesiyle birlikte yenilenebilir enerji kaynaklarının maksimum seviyede kullanılması gerektiğinin altını çiziyor. Hiç kuşkusuz yenilenebilir enerji, yatırım sağlaması açısından da ekonomiye önemli katkılarda bulunuyor. Öyle ki, bu alanda yapılan yatırımların ilerleyen yıllarda daha da artması planlanıyor. Globalleşme açısından önemli bir yere sahip olan yenilenebilir enerji, dışarıya açılma yönüyle birlikte birçok yeniliğe uyum sağlanmasının önünü açıyor.
Türkiye'de İş Dünyası dergisi ve Corpus Sigorta iş birliğiyle düzenlenen 'Sigortalı Sohbetler' toplantısında yenilenebilir enerji ve sigorta sektörü arasındaki ilişki konuşuldu. Toplantıya Maher Holding Sigorta Grubu Başkanı Ahmet Yaşar, OR-GE Solar Enerji Genel Müdürü Tahir Özsoy, Teksan Yönetim Kurulu Üyesi Ebru Ata Tuncer, Türkiye Rüzgâr Enerjisi Birliği (TÜREB) Başkan Yardımcısı/ Ülke Enerji Genel Müdürü Ali Aydın, Corpus Sigorta Genel Müdürü Murat Şişli ve Corpus Sigorta Genel Müdür Yardımcısı Hüseyin Ozan Hantal katıldı.
'Asıl problem yeşil dönüşümün sigortalanması'
Deprem, sel gibi afetlerin yeşil dönüşümün sigortalanması noktasında birtakım sorunlara yol açtığını ifade eden Maher Holding Sigorta Grubu Başkanı Ahmet Yaşar, son dönemde sektörlerin sigortaya erişimde zorlandıklarına ilişkin bir söylem yayıldığını belirterek şu açıklamada bulundu; 'Son aylarda sektörlerin sigortaya ulaşımda problem yaşadıklarına dair bir algı var. Kahramanmaraş merkezli depremlerden sonra dünyada zaten daralmakta olan reasürans kapasitelerinde ülkemize özel bir zorluk söz konusu oldu. Bunun dışında bir de beklenen ve yaşanması muhtemel olan Marmara depremi var. Fakat bu depremlerin ve dünya finans piyasalarının yansımalarıyla reasürans piyasasındaki daralma sigorta şirketlerinin de bu konuya odaklanmasını ve tedbirler almasını beraberinde getirirken sektörlerde sigortaya erişimde problem varmış gibi bir algı oldu. Halbuki sigorta sektörümüz hem Türkiye Sigorta Birliği vasıtasıyla hem Sigorta Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun da katkılarıyla gerçekten iyi bir reasürans anlaşmaları dönemi geçirdi ve hedeflenen kapasitelere ulaştılar. Ama bu kapasitelerine ulaşırken de kapasitelerin maliyetleri önceki yıllara oranla döviz bazında 3-4 kat arttı. Dolayısıyla bu aratan reasürans maliyetleri doğal olarak sigortalama maliyetlerine de yansır hale geldi. Ülkemizde hem enflasyonun hem de döviz kurunun etkisiyle varlık değerlerinde önemli artışlar söz konusu oldu. Dolayısıyla; iş insanlarımızın, sanayicilerimizin, endüstri tesislerinin sahiplerinin, ticari işletmelerin sahiplerinin varlıkları da arttı. Şimdi hem fabrika, bina değerleri artarken hem de stokları, emtiaları ve makine teçhizatları adetsel olarak artmasa bile varlık değeri olarak arttı.' Bunun yanında Kahramanmaraş depremlerinin ortaya çıkardığı eksik sigortalama ve eksik teminat alma sebebiyle yaşanan mağduriyetlerin artırdığı farkındalıkla poliçelerde bedel ve ek teminat olarak ciddi artışlar yaşandığını ifade eden Yaşar, sigortacıların fiyat artırımına gitmese dahi varlık değerlerinin artmasıyla sigorta primlerinde yükseliş olduğunu aktardı. Bununla birlikte artan reasürans, işgücü, döviz kuru ve enflasyon kaynaklı hasar maliyetleri, mevzuat düzenlemeleri vb sigorta şirketlerinin de maliyetlerini artırdığı için fiyata zam yapılması da zorunlu oldu.
Hem varlık değerindeki artışların primlerdeki artışı hem artan maliyetlerin fiyatlardaki artışa yansıması dolayısıyla bunların hepsinin birleşince bir çarpan etkisi oluşturduğunu söyleyen Ahmet Yaşar, 'İş insanlarımız aslında sigortaya erişmekten bahsederken maliyetlerinin arttığından söz ediyorlar. Bir de bunun dışında tabi risk algısı artık arttı. Dolayısıyla risk yönetiminin önemi son derece arttı. Hiçbir sigorta şirketi 'varlığı teminat altına almıyorum' demiyor, 'siz fabrikalarınızda tedbirlerinizi alın ancak ortaya çıkan risklere göre biz de bu durumu değerlendirelim' anlayışı ortaya çıkıyor. Sektör bazlı kararlar vermiyoruz, spesifik değerlendirmeler sonucunda birtakım tavsiyeler veriyoruz, alınması gereken risk önlemlerinden bahsediyoruz. Bunları sigortalılarımıza, iş insanlarımıza iletiyoruz. Bu raporlamalar sonucunda gerekli tedbirleri alan işletmeler sigortaya erişimde en ufak bir problem yaşamıyorlar. Enerji sektörüne baktığınız zaman da aslında yenilenebilir enerji, yeşil enerji gibi durumlar dünyanın ve bizim sektörümüzün de gündeminde olan konular. Bu konularla ilgili teminat noktasında en ufak bir sıkıntı bulunmuyor. Ancak artık yeşil dönüşüm kapsamında birtakım termik santrallerde, kömürde, odunda vs. gibi sektörlerde bırakın sigortayı, bunların kredilendirilmesi noktasında da ciddi problemler yaşanmakta. İş insanlarımızın da buna göre tedbir almaları gerekiyor' dedi.
'Türkiye panel üretiminde beşinci sırada'
Türkiye'nin son yıllarda yenilenebilir enerji alanında büyük atılımlar gerçekleştirdiğini ifade eden OR-GE Yenilenebilir Enerji Başkanı Mehmet Tahir Özsoy; 'Türkiye yenilenebilir enerji konusunda çok büyük bir atak yaptı. Panel üretimi noktasında, kapasite bakımından dünyada beşinci sırada yer alıyoruz. Bu aynı zamanda Avrupa'nın en büyük üretim kapasitesi. Türkiye'de güneş enerji santrali kurulumu yıllık iki gigawatt civarında. Ancak, bu çalışmaların yeterli olduğunu düşünmüyorum. Türkiye'de Enerji Bakanlığı'nın öngörüleri ve planlamaları doğrultusunda, 2035 yılına kadar 60 gigawatt civarında yenilenebilir enerji yatırımı yapılması öngörülüyor. Bu büyük bir kapasiteye tekabül etmesinin yanında, bazı engelleri aşmamız gerektiğini düşünüyorum. Şu an söyleyebilirim ki, finansman ya da yeşil finansmana ulaşmak en büyük engellerden biri. Bahsettiğimiz durum, ucuz ve uzun vadeli yatırım finansmanına ulaşmak. Burada atılması gereken en önemli adım, 'teşvik kredisi' diyebiliriz. Bir diğer konu ise trafo kapasiteleri. İki hafta kadar önce Enerji Bakanlığı tarafından 7500 megawatt yeni bir kapasite ilanı için açıklama yapıldı. Ancak, bu ilanın ne kadar sürede ve hangi bölgelerde planlandığı oldukça önemli' diyerek enerjideki üretim planlanmasına dair önemli noktalara değindi.
'Yeni alanlara girme konusunda cesuruz'
Yeni alanlara uyum sağlama konusunda girişimci bir yön sergilediklerini ifade eden Corpus Sigorta Genel Müdürü Murat Şişli; 'Dünya'da her geçen gün büyüyen enerji ihtiyacının da etkisiyle yenilenebilir enerjiye karşı talep giderek arttı. Bunda hükümetlerin politikalarını sıfır karbon olarak değiştirmelerinin büyük etkisi var.
Enerji sektöründe sigortaya talebin yüksek olduğunu belirten Şişli, bunun sebebini şu şekilde açıkladı; 'Enerji sektöründeki firmaların büyük bir çoğunluğu yatırımlarını korumak ve risklerini doğru yönetmek isteyen profesyonel firmalar, elbette sigorta da vazgeçilmez bir risk yönetim ve risk transfer aracı olarak talep görüyor. Güneş ve rüzgâr enerjisi zaten enerjilerini doğadan alan ve doğanın enerjisini bizlerin kullanımına sokan teknolojiler, bu sebeple de doğal afetler başta olmak üzere dış risklere çok açıklar. Buraya yatırım yapan sigortalılar oldukça bilinçli yatırımcılardan oluşuyor. Dolayısıyla yatırım sermayesinin korunması için sigortayı talep ediyorlar.'
Son dönemde sigorta sektörüne ilişkin bazı gelişmeler yaşandı. Bazı sektör temsilcileri sigorta şirketlerinin kendilerine sigorta yapmadığını kamuoyu ile paylaşarak gündeme getirdi. Bu konuya ilişkin görüşlerini paylaşan Murat Şişli; 'Yüksek enflasyon, kur değişimleri, dünya ekonomisindeki gelişmeler, jeopolitik riskler ve yurt dışında faizlerin çok daha yüksek olması reasürans piyasalarının yeterli sermayeyi çekememesine sebep oldu. Yeterli sermayenin olmaması sigorta şirketlerine fiyat artışı olarak yansıdı. Bunun yanında riskini iyi yöneten, yaptığı işi çok iyi bilen, yaptığı işe yatırım yapan hiçbir sigortalı açıkta kalmadı. Sigorta teminatını verirken hem yatırımcılarımıza hem de halkımıza karşı sorumluyuz. Bizim vermiş olduğumuz tazminatlar, ödemiş olduğumuz hasarlar aslında bizim devletimizin, halkımızın öz kaynaklarından karşılanan tutarlar. Yatırım yapan, riskini iyi yöneten hiçbir sigortalının da açıkta kaldığını düşünmüyorum' açıklamalarında bulundu.
'Doğal makineler enerji ithalatını düşürüyor'
Türkiye'de rüzgâr, güneş gibi enerji kaynaklarının değerlendirilmesinin enerji ithalatını azalttığını ifade eden Türkiye Rüzgâr Enerjisi Birliği (TÜREB) Başkan Yardımcısı Ali Aydın, şu ifadeleri kullandı; 'Türkiye'de şu an 12 gigawatt seviyesinde rüzgâr santralleri var. Bu enerjilerin kullanılmasıyla enerji ithalatını azaltmaya, cari açığı düşürmeye karşı canla başla çalışıyor. Yerli ve milli kaynaklarımızı etkin kullanmamız bu santrallere hizmet veren nitelikli insanların yetişmesini sağlayacak. Bu durum haliyle yurt dışına olan bağımlılığımızı azaltacak, ihracatı artıracak ve gelişmelerden haberdar olmamızı sağlayacak. Bu konudaki çalışmaları, insan bazlı ve teknoloji bazlı olmak üzere iki kategoriye ayırıyoruz. Çünkü bu alanda kullanılan rüzgâr tribünleri devasa yapılar, boyu 120, kanatlarıysa ortalama 60-70 metreler civarında'
'Rüzgâr enerjisi kullanımında sanayileştik'
Türkiye'nin rüzgâr enerjisini kullanma noktasında adeta sanayileştiğini ifadelerine ekleyen Aydın, Türkiye'de rüzgâr enerjisi sanayisinin çok ciddi bir konuma geldiğinin altını çizdi.
Sanayileşmede İzmir-Ege bölgesinin hat bölgeler haline geldiğine dikkat çeken Ali Aydın; 'Ege bölgesindeki kanat üretim fabrikaları, kule üretim tesisleri ihracat yapabilir seviyede. Üretilen ürünlerin yüzde 80'i ihracat kalemine hizmet ediyor. Bununla birlikte, Türkiye'nin yenilenebilir enerji kaynaklarını yerli ve milli iş gücü potansiyelini artırıyor' dedi.